Mukusun, bütün hastalıkların ve erken yaşlanmanın asıl nedeni olduğunu göz önünde bulundurarak, size mukusun insan vücudunda güzelliği nasıl bozduğunu ve çirkinlikle yaşlılık belirtilerini nasıl ortaya çıkardığını değişik organlar üzerinde açıklamaya çalışacağım.
Cennetin kadim yasasında olduğu gibi, akciğerlerimiz ve derimiz sadece saf hava ve güneş enerjisi, midemiz ve bağırsaklarımız da sadece güneş besiniyle, yani neredeyse tamamı sindirilen ve sadece selüloz artıkları bırakan meyveyle, canlılığını sürdürseydi, kanal sisteminden meydana gelen insan vücudunun bozulması için hiçbir neden olmazdı. Ağır çalışması veya yaşlanması ve sonunda da tamamen işe yaramaz hale gelmesi için hiçbir neden olmazdı. Fakat meyvedeki canlı enerji hücrelerinin yerine “ölü besin maddeleri” tercih ediliyor ki biyolojik olarak bu besin maddelerini doğa vahşi hayvanlar için düşünmüştür. Bu maddeler, kimyasal olarak hava oksidasyonuna (çürümeye) uğrayarak veya pişirilerek değişir ve içerdiği güçten yoksun kalır. Mukus (atık) özellikle mide ve bağırsakta birikir ve zamanla kanal ve filtreleri (bezeleri) tıkar. Tecrübeler göstermiştir ki, mukusu, büyük miktarlarda süt, tahıl lapası, pirinç ve patates ağırlıklı beslenen vejetaryenler, ölçülü bir şekilde et yiyenlerden çok daha zor atabiliyor! Bu kirlenmenin sonucu olarak zamanla kronik olumsuzluklar, erken yaşlanma ortaya çıkıyor ve tüm hastalıkların temel nedeni oluyor. Yaşlılık gizli bir hastalıktır, yani yavaş ama sürekli ilerleyerek seyreder ve yaşam motorunun aksamasına neden olur.
Deformasyon ve bozulma, pişirilen medeniyet besininin mineral azlığından kaynaklanıyor, bunu besin maddelerinin kimyasından açıkça görebiliyoruz.
Böylece insanın çirkinliğini, kaybolan güzelliğini ve yaşlılık belirtilerini, yanlış beslenmeye dayandırabiliriz. O halde, güzellik ve gençlik teorisi, uygun besin maddelerinin tüketildiği bir beslenme kürünü gerektiriyor. Fakat güzellik anlayışı, herkeste değişiklik gösterdiğine göre mutlak olarak tanımlanamaz. Bu yüzden sadece estetik normların temel beklentileri üzerinde duracağım.
Uygar insanın ışık ve güneş yoksunu, beyaz, ölü rengi güzel olarak tanımlanamaz. Bu rengin başlıca nedeni, ölene kadar pişirilen yanlış besin maddelerinin beyaz, ölü rengidir. Kan kırmızı üzümlerle, kirazlarla veya portakallarla beslenen ve düzenli olarak hava ve güneş banyosu alan bir insanın nasıl muhteşem bir renge sahip olabileceğini modern sanatçıların en dahisi bile tasavvur edemez. Mukusla mineral azlığı aynı zamanda renk azlığı demektir. Prof. König’in besin tablosuna baktığınızda meyve ve yeşil yapraklı sebzelerin, mineral içerikleri (özellikle kalsiyum) bakımından ilk sırada yer aldığını görürsünüz.
