Hastalık ve yaşlanmanın nedeni mukus tıkanmasıdır. Ölü hücreler doğru beslenmeyle yenilenebilir. “İnsan makinesinin” günün birinde çalışmasına son vereceği kesin, fakat o günün geciktirilebileceği yadsınamaz. Eğer vücut, çocukluktan beri gelişmesini ve daha sonraki sağlıklı halini canlı güneş besiniyle sürdürürse, elbette. Bilinen şu ki, canlı besinle beslenen insanların vücudu, yanlış beslenen ve “her şey” yiyen, yani seçici olmayanlarınkine nazaran çok daha iyi bir durumdadır. Doğru beslenme sırasında, metabolizma çok daha düşük bir düzeyde gerçekleşiyor. Böylece iç organlar, özellikle kalp ve mide daha az yoruluyor. Yapılan daha ağır bedensel çalışmalarda da mukussuz organizmanın nabız atışı, “oburca” beslenenlere göre daha düşük oluyor. Sırf bu enerji tasarrufundan dolayı bile daha uzun bir yaşam, matematik olarak hesaplanıp kanıtlanabilir. Peki, bu her şeyi açıklayan mukus tıkanması, en son sırrı, yani ölümü de çözemez mi?
Yaşamı tehlikeye sokan yaralanmalar ve kazalarda, ölüme neden olan fonksiyon bozuklukları, kalp ve beyinde oluyor. Hastalıkların çoğunda meydana gelen ölümler, kalp hastalıklarından kaynaklanıyor. Bilim bu alanda henüz çaresiz, ancak bilinen şu ki, kanın sürekli olarak zehirlenmeye maruz kalması, kalbe giden kan damarlarının tıkanmasına ve hassas kalp sinirlerinde doku bozukluklarına neden oluyor. Sonuç olarak da tüm kronik hastalıkların ölümle sonuçlanmasını kaçınılmaz kılıyor. Örneğin, beyindeki hassas kan damarlarındaki tıkanmalar veya felçler için de aynı şey söz konusudur. Elbette başka koşulların da bir rolü olabilir, örneğin, bir akciğer hastalığı sırasında gerekli ölçüde oksijen alınamıyorsa. Bilim, fazla miktarda görülen akyuvarları da ölüm nedenleri arasında sıralıyor. Bu hastalık süreci, “lösemi” yani “kan kanseri” adı altında başlı başına bir hastalık olarak nitelendiriliyor. Bana sorarsanız bunun adı; damarlarda kandan çok mukus bulunması.
Bir hastalık, bilinen herhangi bir hastalık tanımına uymuyorsa, adı “kaşeksi” olur ki bu kulağa her ne kadar bilimsel de gelse, “kötü beslenmeden” başka bir şey değildir. Soruyorum, ölümcül zehir gerçekte nedir? Günümüz tıbbı, hastalıkların ortaya çıkışını basillere veya virüslere dayandırıyor. Bu, bütün hastalıkların, yaşlanmanın ve ölümün çok genel ve bilinen bir nedenidir. Kuşkusuz, hastalıkların ve onların sonuçlarının büyük bir kısmı, basillere ve virüslere bağlıdır, ancak benim deneysel kanıtlarıma göre, asıl nedenin mukus olduğu düşüncesi, basil ve virüs teorisine göre farklılık gösteriyor. Çünkü bana göre, basil ve virüslerin oluşabilmeleri için gereken uygun zemin mukustur.
Akyuvarların, yani beyaz, ölü mukusun artış göstermesi hayati tehlike taşımaktadır. Kırmızı ve tatlı, hayatın ve aşkın duyumsal sembolleridir. Beyazlık, solgunluk, renksizlik, acımsılık hastalıklara ve mukusun neden olduğu sürmenaja işaret eder. Çoğunlukla büyük şehirlerde, “kibar solgunluğun” yani ölü renginin güzel olarak kabul edilmesi çok gülünç bir şeydir.
Ölümle savaşma, organizmanın mukusu dışarı atmak için giriştiği son mücadeledir, son krizdir; henüz canlı hücrelerin ölü hücrelere ve kadavra zehirlerine karşı verdiği son savaştır. Eğer üstünlük, beyaz, ölü hücrelerdeyse – yani kandaki mukustaysa – o durumda meydana gelen sadece mekanik bir kalp tıkanması değil, aynı zamanda bir kimyasal değişimdir, bir çözülmedir, kanın çürümesidir. Bunun sonucunda da “makine” birdenbire duruverir. Ve buna tanık olanlar teslimiyet içerisinde şu sözleri söylerler: “Her şeye kadir olan Tanrı böyle olmasını istedi, ölümün sır dolu gücünün önünde eğiliyoruz.”
Hayatımızın tek trajedisi bilgisizliktir. Bilgisizlik, hastalıkların, yaşlılığın ve ölümün de son nedenidir. Bilmemek, bilmeden işlenen ve uğruna suçsuzca ceza çekilen bir günahtır. Fakat bilgisizlik, insanı cezadan kurtarmıyor.