Y=G-A (Y eşittir G eksi A). İşte yaşam formülü budur. Fakat aynı zamanda buna ölüm formülü de diyebilirsiniz.
Y, yaşam gücünü simgeliyor.
G veya siz buna X de diyebilirsiniz; burada bilinmeyen güç‘tür ki bu güç, insan mekanizmasının çalışmasını sağlar, onu hayatta tutar, ona hareket etme yeteneğini, kuvvetini verir ve onun vadesi şimdiye kadar henüz bilinmeyen uzun bir süre boyunca, hiçbir besin almadan ayakta durabilmesini sağlar.
A’nın anlamı ağırlık, engel, yabancı madde, kanın zehirlenmesi, mukustur. Yani kastedilen, başta kan dolaşımı olmak üzere, iç organların fonksiyonlarının ve insan makinesinin genel sistemini engelleyen tüm iç kirliliktir.
Bu sembollere baktığınızda, A’nın G’den daha büyük olduğu noktada insan makinesinin çalışmaya son vermek zorunda kalacağını tahmin edebilirsiniz.
Bir mühendis E=G-S formülüyle bunu kesin olarak hesaplayabilir ve bunun anlamı da makineden sağlanan enerji (E) miktarının, (S) sürtünme ortadan kalkmadıkça güce (G) eşitlenemeyeceğidir.
İdeal bir makinenin üretimindeki en dahiyane fikir, mümkün olduğunca az sürtünmeyle çalışabilirliğini sağlamaktır. Bu ana fikri insan makinesine uyarladığımızda, tıbbi fizyolojinin bu konuda bilgisiz olduğunu ama Natürizm’in iyileştirmek için doğru yolu izlediğini görebiliriz, çünkü Natürist tedavilerde ağırlıklar, yani yabancı, engelleyici maddeler, mukus ve toksinler vücuttan dışarı atılmaya çalışılır.
Fakat yaşam gücünün gerçekte ne anlama geldiğini ve hangi büyüklüğe varabileceği, mutlak sağlığın ne olabileceği, bugüne kadar açıklanamamış ve ispatlanamamıştır. Size kan dolaşımı, kan bileşimi ve metabolizmayla ilgili tıbbi yanılgıları baz alarak tamamen “Yeni Bir Fizyoloji”yi (konusu vücutta meydana gelen yaşam aktiviteleri olan öğreti) tanıtmaya çalışacağım. Bu amaçla, sizin öncelikle canlılığın, yaşam gücünün aslında ne anlama geldiğini anlamanız gerekir.
Bilim, yaşam gücünün sırrına henüz erişememiştir. Gerçeği, çok basit ve olağan bir açıklamayla öğrendiğinizde çok şaşıracak ve bunun asıl gerçek olduğuna kendiniz de kanaat getireceksiniz. Şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın: “Göremediğimiz ve basit bir çıkarımla kavrayamadığımız her şey safsatadır, bilim değildir!”
Her şeyden önce insan makinesi, genel olarak kemikler hariç et ve dokudan oluşan bir lastiğe benzer, elastik ve süngerimsi maddeden oluşmuş bir hava-gaz makinesi olarak da ele alınabilir.
Bir başka olgu da bu makinenin kan ve başka yaşamsal sıvı devir daimi ile hava basınçlı bir pompa sistemi gibi çalışmasıdır. 400 yıldan bu yana geleneksel fizyoloji tarafından öğretilenin aksine, pompa görevi gören kalp değil, akciğerlerdir ve kalp, bu pompanın ventilidir (havalandırmasıdır).
Bir diğer gerçek de, ki bu neredeyse hep gözden kaçırılmıştır, atmosferin otomatik dış basıncıdır. Bu basınç, 1 cm²’ye (kareye) 1 kg etki yapmaktadır. Her nefes verişimizde akciğerlerimizde bir vakumlama gerçekleşir. Bir diğer deyişle, insan organizması genel olarak otomatik bir düzenle çalışır; vakumlanmış vücuda atmosferin uyguladığı karşı basınçla havayı içeri çeker sonra da kimyasal değişikliğe uğrattığı bu havayı dışarı verir.
Bu da canlılıkla, yaşam gücüyle gerçekleşir. Sizi hayatta tutan G-güçtür. Hava olmadan beş dakika yaşayamazsınız.
Fakat bilinmeyen gerçek, ki buna “sır” da diyebiliriz, bu “makinenin” atmosferik basınca rağmen otomatik olarak çalışabilmesidir, ki bu da sadece elastik bir maddeden yapılmış olması ve yaşamsal öneme sahip bir germe kuvvetiyle gerilip yeniden toparlanabilme özelliğinin olabilmesidir.
İşte bu iki gerçek, G’nin yaşam gücüyle olan ilişkisinin sırrını açıklıyor.
Kimyacı Hensel, kimyasal-fizyolojik formüllerle dokuların bu canlı elastik özelliğinin kireç-şeker bileşimine dayandığını kanıtlamıştır.