Her an hepimiz bedenlerimizin içinden akan ve çevremizde sürekli hareket halinde olan yaşam gücü enerjisi ile yıkanıyoruz. Suyun ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan balık gibi, sadece modern Batı kültürleri yaşam gücü enerjisinin varlığını reddetmiştir. Bilim adamlarının elinde yaşam gücü enerjisini ölçebilecek ya da ispatlayacak hassasiyette cihazlar olmadığı için, onun varlığını inkar ederler. Bu, evdeki televizyon cihazınız belli bir kanalı almadığı için o kanalın varlığını reddetmeye benzer. Aynı şekilde bu, uzunluğunu ve ağırlığını bir terazide ölçemediğiniz için sevgiyi inkar etmeye benzer.
Yaşam gücü yaşayanı yaşamayanı ayıran enerjidir. Bu, binlerce yıldır dünyadaki birçok kültür tarafından kabul ve takdir edilerek kullanılmış canlı yaşam akımıdır. Çinliler ona “Chi” adını verirken Japonlar onu “Ki” olarak adlandırır. Bu ve başka ülkeler enerjiyi çeşitli şifa masajlarında, akupunkturda ve birçok savaş sanatında kullanırlar. Hint yogileri bu enerjiye “Prana” demişlerdir ve bu anlayışla yoga, pranayama, meditasyon ve değişik şifa uygulamaları yaparak daha yüksek bilinç seviyelerine ulaşmaya çalışmışlardır. Hawaiili Kahunalar bu enerjiye “Mana” adı vermişlerdir ve el kullanılarak yapılan şifada, uzaktan yapılan şifada ve dualarında kullanmışlardır.
İşin tuhafı, tüm insanların yaşam gücünü içlerinde her an hissetmeleridir. Sadece onu hissettiklerinin farkında değillerdir. Birçoğumuz için, yaşam gücü yaşadığımız sokağın gürültüsüne benzer. O kadar alışmışızdır ki farkına bile varmayız. Sokak gürültüsünü ancak bir an durup ona dikkatimizi verirsek fark edebiliriz. Bazen en açık ve ortada olan şeyler en son görülür ya da fark edilir. Yaşam gücü de böyle bir şeydir. Yaşam gücünün farkında olmamamıza rağmen, bazı kişiler tarafından kolaylıkla hissedilir. Sadece onu bulmak için nereye bakacağımızı bilmek gerekir.
Hatta İngilizce’de bile yaşam gücü ve Prana’nın içgüdüsel anlayışı vardır. Biri ölüp de canlılığını kaybettiğinde ve yaşam gücü bedeni terk ettiğinde, bu insan için “tükenmiş” deriz. Aynı şekilde, birisi yaratıcı bir deneyim yaşadıysa, bu durumu “ilham gelmiş” olarak tanımlarız. Bu iki kelime ayrıca Prana’nın temel kaynağı olan nefes alıp vermeyi tarif eder.
Özetlemek gerekirse, yaşam gücü canlı bir yaşam akımıdır ve insanın hayal edemediği bir zekayla çalışır. Yaşam gücü tüm canlılarda mevcuttur.
Yaşam gücü enerjisinin gerçekliği binlerce çalışmayla belgelenmiştir. Uzaktan şifa ve dua, laboratuar koşullarında bakteri ve tek hücreli diğer organizmalarda olduğu kadar DNA, enzimler ve kimyasallar üzerinde de tutarlı ve çarpıcı etkiler ortaya çıkarmıştır. Aynı şekilde, bitkiler, hayvanlar ve tabii ki insanlar üzerinde yapılmış çok sayıda araştırma bulunmaktadır.
Bu araştırmaların ders kitaplarına ve üniversite çalışmalarına geçmemesinin nedeni, bana göre, bulguların geçerliliğinden çok konunun bilim politikalarıyla ilgili olmasıdır. Sosyolog Marcell Truzzi, “Alışılmamış fikirler bilim dünyasında mevcut sistemden faydalanan kişiler yüzünden nadiren kabul görür” demektedir.