Yaşam anlayışı, varoluşumuzla ilgili en derin görüşlerimizi içeren duygusal bir formdur. Aslında, bilinçaltında tutulan en derin görüşler, hayatla, dünyayla ve kendimizle ilgili yargılar toplamını yansıtan kişisel bir metafiziğin sonucudur.
Yaşam anlayışımız, güçlü ve sağlıklı bir kendine değer vermeyi, varoluşun değerli olduğunu ve bu varoluşun çaba ve düşüncelerimizle değiştirilebileceği fikrini de içerir; kendinden şüphe duymanın verdiği acıyı ve bu evrenin kavranamaz ve düşman bir yer olduğu duygusunu da. Yani, hayatı bir sevinç olarak da görebilir, acı veren bir duygusuzluk hali olarak da. Kendine güven ve hırsı ya da kendinden şüpheyi ve nefreti; sakin bir isteği ya da acılı, trajik bir meydan okumayı; nazik, mızmızlanmayan bir vazgeçmeyi ya da agresif bir yetersizliği bir araya getirir ve neredeyse bu tavırların hepsinin, değişen oran ve derecelerle karışımını sunar.
Yaşam anlayışımızın oluşumu, kendimiz ve dünya hakkında kavramlarla düşünmeye başlamadan çok önce, çocuklukta başlar. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecimizde, farklı şekil ve derecelerde karşılık verebileceğimiz insan yaşamının bazı gerçekleriyle kaçınılmaz olarak yüz yüze geliriz. Bu gerçeklere verdiğimiz karşılıklar, bize özel yaşam anlayışımızı oluşturur. Daha sonra yetişkinler olarak yaptığımız gözlemler ve öğrenmeler, bu konulardaki tavırlarımızı bir dereceye kadar etkiler; ama hayatın başlarında oluşan “kaba” bilginin ötesinde tavırlarımız kalıcıdır ve değişime büyük ölçüde direnç gösterir.
Bilincimizin ve belli şeylere bilinçli olarak yönelttiğimiz dikkatimizin varoluşumuzun gerekliliği olduğu, yani bilgiye olan ihtiyacımız ve bu bilginin de kavramsal düşünmeyi gerektirdiği bariz bir gerçektir. Sonuca dikkatimizi geliştirmek ve düşünmek ihtiyacımızla ilgili durumlar karşısında verdiğimiz karşılıklar ve yaptığımız seçimlerle ulaşırız.
Pek çok faktöre bağlı olarak, olumlu ve neşe dolu tepkiler vermeyi, aklımızı harekete geçirmekten zevk almayı öğrenebiliriz ya da bu entelektüel çabayı istemeden yerine getirilen bir görevmiş gibi görüp her durumda ondan kaçabiliriz.
Kendimize uzun vadeli amaçlar tasarlamamız, bunlara ulaşmak için çalışmamız ve geleceği dikkate alarak yaşamamız gerektiği hayatın birer gerçeğidir. Bu, istekli, yetenekli olmamızı, bazen anlık zevklerden kaçınmamızı, bazı kaçınılmaz hayal kırıklıkları yaşamamızı gerektirebilir. En basit varoluş biçimi bile, bizden eylemlerimizin sonuçlarını düşünmemizi ister; bir yarının olduğu gerçeğinden kaçamayız.
Yaşam anlayışımız temel değerlerimizin oluşmasında hayati öneme sahiptir; çünkü seçtiğimiz değerlerimiz onları seçen kişiye ve bu seçimi yapanın dünya görüşüne bağlıdır. Yaşam anlayışı, kişiliğin ana konusunu oluşturduğu gibi, tüm diğer duyguların, duygusal karşılıkların temelini de oluşturur.