Resim: “The Death of Socrates” Jacques-Louis David
Batı felsefesinin kurucusu olarak geniş bir şekilde kabül gören Sokrates (M.Ö. 470-399) tek bir kitap bile yazmadı. Bizler onu sadece yazdığı dolaylı yollardan diğer insanların onun hakkında yazdıklarından biliyoruz.
M.Ö. beşinci yüzyılda Yunanistan’ın Atina şehir devletinde doğan Sokrates, kendisini Atina’nın çoğu savaşına katılmış olarak gösterir ve sonrasında Atina toplumunda meraklı bir kişi halini alır. Kimi bulursa onunla, özellikle şehrin delikanlılarıyla sohbete girişir. Gençlere konuşma sanatı ve diğer siyasi beceriler öğreterek ülkeyi dolaşan para karşılığı eğitim veren Sofistler gibi para da almadı ve daha da önemlisi öğretecek hiçbir şeyi olmadığını iddia etti! Sokrates, asıl hiçbir bilgisi olmadığını ve diğerlerinden daha akıllı ise bunun nedeninin onun cahilliğinin farkında olmasından dolayı olduğunu söyledi.
Sokrates hakkında bildiklerimizin çoğu, onun en ünlü öğrencisi olan Platon’dan (M.Ö. 427-347) gelir. Çoğu bilgin, Platon’un erken dönem diyaloglarının tarihsel Sokrates’in ve onun felsefeye karşı tavrının en açık temsilleri olduğuna inanır. Bu diyaloglarda, Sokrates her zamanki gibi bir şey bildiğini iddia eden Atinalı bir vatandaşla – örneğin adaletin doğası hakkında – yüzleşir. Sonrasında Sokrates, karşı tarafın iddia ettiği şeyi hiçbir şekilde bilmediğini ona ispat etmeye koyulur.
M.Ö. 399’da Sokrates, genç Atinalıları öğretileri ile yozlaştırmaktan yargılandı. Platon tarafından “Sokrates’in Savunması” olarak kaydedilen duruşmasında Sokrates, meşhur iddiasını, sorgulanmayan hayatın yaşamaya değer olmadığını, ortaya koymuştur. Masum olduğunu savundu ama suçlu bulundu. Sokrates, bir zehir olan fare zehrini içmeye zorlanarak ölüme mahkûm edildi. Arkadaşları ve hayranları ile felsefe tartışarak geçen son saatleri Platon’un diyalogu “Phaedo”da belgelenmiştir.