Saçların gerek kadında gerekse erkekte kısa kesimi ve özellikle erkeklerdeki erken saç dökülmesi, sanatsal gözü bile bu görüntüye öylesine alıştırmıştır ki, artık insan şeklinin estetiği ve uyumu bozulmuştur. Sadece zeka ayrımıyla değil, aynı zamanda estetik olarak da “tüm canlıların baş tacı” olan insanoğlu, “tacından” yani saçlarından olmuştur. Günümüzün saçsız, sakalsız, renksiz ve anlamsız suratlı insanlarını “yaşayan ölü kafalar” olarak adlandırabiliriz! Dünyanın en güzel kadınını kel bir kafayla gözlerinizin önüne getirin! Hangi erkek onu dehşetle kendinden uzaklaştırmaz ki? Sonra, modern giysiler içerisinde bıyığına geometrik bir şekil vermiş erkeği düşünün! Saç ve sakalın, bana göre, hiç de estetik olmayan günümüzdeki görünümü öylesine yaygınlaştı ki, tıraş olmak ve saç kestirmek çok normal, sıradan bir hale geldi. Günümüzün hakçı, eşitlikçi insanları, koku organlarını, sadece kendilerine has olan koku organlarını bastırmaya çalışıyorlar. Bu da yanlış saç bakımını anlaşılır kılıyor. İnsanın aklına bazı organlarda veya tüm organizmada beliren çeşitli deformasyonların, hastalık oluşumunu yansıttığı düşüncesi gelebilir. Daha doğrusu, Doğa, organizmanın fizyolojik bozukluklarını açığa çıkarır.
Bu yansımanın en radikal hali ağır hastalıklar ve ölümdür. Biz insanlar, gerek sağlık gerekse estetik açıdan doğal koşullar altında yaşayan insanların ideal güzellikleri ve sağlıkları konusunda belirgin bir hayal bile kuramıyoruz.
Tıbbın kellik konusunda çaresiz kaldığını ve kozmetik sektörüyle “güzellik salonlarının” bugüne dek bir tek saç teli bile yaratamadıklarını, o konuda tamamen aciz olduklarını biliyoruz.
Ben saçı bedenin koku organı olarak nitelendiriyorum. Herkes, insanın önce başından ve koltuk altlarından terlediğini bilir. Birçok insanda, özellikle hasta insanlarda, terle birlikte hoş olmayan bir koku da fark edilir. Dr. Jeager, hastalığı “kötü koku” olarak adlandırmıştır ki, ben de bu tanımlamaya katılıyorum. Hastalık, beden maddesinin veya fazlalık teşkil eden ve doğal olmayan besin artıklarının neden olduğu bir gaz açığa çıkarma süreci, bir çürüme sürecidir. Bu besin artıkları, zaman içerisinde, özellikle sindirim organlarında birikir ve mukus atımı sırasında gün ışığına çıkar. Yani meydana gelen olay, kimyasal bir parçalanmadır, hücre proteininin ayrışmasıdır. Bu sürece, bilindiği gibi kötü kokular eşlik eder. Doğa ise, yeni bir yaşam oluşumunu güzel kokularla meydana getirir (bitkilerin çiçeklenmesi). Aslında tamamıyla sağlıklı bir insandan sadece güzel kokular yayılmalı, özellikle saçlarından. Şairler insanı haklı olarak çiçeğe benzetir ve kadın saçlarının kokusundan bahsederler. Bu yüzden insan saç ve kılında çok önemli bir organın gizlendiğine inanıyorum. Koruyucu ve ısı düzenleyici özelliğinin yanı sıra önemli ölçüde faydalı bir görevi daha var: saç ve kıllardan yayılan buhar, sağlıklı ve hasta insanları ayırt etmede yardımcı oluyor. Uzman ve hassas burunlar, bu yolla vücudun iç durumu hakkında çıkarımlarda bulunarak hastalık konusunda bilgi verebiliyorlar. Doktorlar, mikroskop ve deney tüpleriyle sindirim bozukluklarını saptamadan çok önceleri bir takım “şarlatanlar”, yaptıkları basit saç teşhisleriyle içerdeki çürüme sürecini, hastalığı, saptayabiliyorlardı. Bugün, nefesi lağım gibi kokan sayısız genç ve sağlıklı görünen insan var ve bunlar saçlarının erken dökülmesine bir anlam veremiyorlar.
Yapılan araştırmalara göre, ağaran saçta hava oranının artış gösterdiği saptanmış. Bana göre ise, bu “hava” büyük olasılıkla kötü kokan gazlar da içermektedir. Kimyacılara özellikle “hassas” bir koku duyusuna sahip kimyacılara, bu gazın içerisindeki kükürtlü asidi tespit etmelerini öneriyorum. Bu şekilde saçın kaybolan rengi de anlaşılabilir, çünkü kükürtdioksidin organik maddeleri ağarttığı bilinen bir gerçektir.
Eğer bedenin koku kanallarından, daha doğrusu “başın gaz bacasından”, doğal, güzel kokan gazlar yerine sürekli kötü kokan, yakıcı, tahriş edici ve büyük olasılıkla kükürtdioksitle doyurulmuş gazlar açığa çıkıyorsa, saçların, köküyle birlikte solup ölmesine ve dolayısıyla dökülmesine şaşmamak gerekir.
Yaklaşık on yıl önce, kronik böbrek iltihabı geçirdiğim sıralar, ki buna bağlı olarak aşırı bir asabiyete sahiptim, saçlarım ağararak dökülmüştü. Beslenme alışkanlığımı değiştirerek hastalığımdan kurtulduğumda, saçlarımın yeniden kendi rengine kavuştuğunu ve sıklaştığını fark ettim.