Ressam: Francois Fressinier
Cisimleşmiş hayatı yaşadığımız sürece, her birimiz kendimizi kişiliklerimize eklediğimiz “şeylerle” dünyaya bağlayarak doğanın oyununa katılırız. Bedenleşmiş hiçbir varlık tümüyle dünyevi ya da tümüyle ruhsal olamaz; ne kadar ışıkla dolmuş olursanız olun, cisimleşmiş kaldığınız sürece karanlık yanınızı asla tümüyle aşamazsınız.
Tıpkı her bitkinin büyümek için hem güneşe hem de yağmura uygun ölçülerde ihtiyaç duyduğu gibi, bir insan da iyi gelişmek için doğru miktarda ruhsal farkındalık ışığıyla, doğru miktarda ego-bağlantılarının bulutlu örtüsüne ihtiyaç duyar. Çok fazla ruhsallık dünyanızı yakar ve bedeninizi elde tutmanızı imkansız hale getirir, çok fazla bağlantı da bilincinizi dünyevilik içinde uyutur.
Kundalini, evrendeki her varlığın içinde eninde sonunda uyanacaktır. Eğer karmanın acı-tatlı olaylarından hoşlanıyorsanız bu uyanmanın kendiliğinden başlamasını bekleyebilirsiniz ya da bu duruma ulaşmak için yolunuzu bulmaya çalışabilirsiniz. Vimalananda şöyle derdi:
“Arzuladığın her şey eninde sonunda sana gelecektir, bu doğanın yüce gönüllülüğüdür. Eninde sonunda isteğini her zaman sana verecektir, bu sadece bir zaman meselesidir. Eğer arzun kontrollü, tutarlı bir zihnin ürünüyse buna çabuk ulaşırsın.
Eğer Tanrı’yı arzularsan eninde sonunda Tanrı’ya kavuşacaksın, bundan zerre kadar kuşkum yok. Tanrı’ya kavuşmanın ne kadar süreceği, arzunla bu arzunun gerçekleşmesi arasında ne kadar uzaklık olduğu Tanrı’yı ne kadar istediğine bağlıdır. Gerçekten Tanrı’yı bulma kaygısına düştüğün ve zihnin bu arzu üstünde odaklandığı zaman buna çok gecikmeden ulaşabilirsin.
Krişna der ki, “Bahunam janmanam ante”: ancak milyonlarca doğumdan sonra bireysel bir ruh Tanrı’ya dönme arzusuna sahip olur. Ancak pek çok fiziksel varoluş çemberinden sonra ruh nihayet şöyle der: ‘Artık yoruldum, Tanrım, tüm bu doğum ve ölümlerden yoruldum. Lütfen beni bütün bunlardan uzaklaştır.‘ Ruh giderek daha çaresizleştikçe içsellik gelişir ve eğer buna sadık kalırsa başarıya ulaşır.”