Paranın yokluğunda, genellikle tek sorunumuzun paranın yokluğu olduğunu düşünürüz. Para bize yaşamdaki basit şeyleri daha dolu olarak değerlendirecek zamanı verebilir, ancak bunu yapmak için gereken saf ruhu ve merakı veremez. Para bize yeteneklerimizi geliştirecek zamanı verebilir, ancak bunu yapacak cesareti ve disiplini veremez. Para bize başkalarının yaşamında değişiklik yapma gücünü verebilir, ancak bunu yapma arzusunu veremez. Para bize ilişkilerimizi geliştirmek ve beslemek için zaman verebilir, ancak bunu yapmak için gereken sevgiyi ve özeni veremez. Para bizi kolaylıkla bıkkın, korkak, bencil ve yalnız biri haline getirebilir. Kısaca para, kendisini niçin istediğimize ve onunla ne yapacağımıza bağlı olarak, özgürleşmemizde veya köleleşmemizde bize yardım edebilir. Bu açıdan, Horace’ın “Zenginlik kendisine sahip olana ya hizmet eder ya da hükmeder,” dediği ikibin yıldan bu yana hiçbir şey değişmemiştir.
Para diğerlerine oranla daha basit bir konudur. Yalnızca iki önemli soru vardır?
1. Ne kadar paraya ihtiyacınız var?
2. Bu parayı elde etmek neye mal olacak?
Bu iki soruyu aklımızda tutmak paranın bereketle ilişkisi konusunda bize gerçek bir fikir verecektir. İhtiyacımızdan daha azına sahipsek veya ona sahip olmak çok şeye mal oluyorsa, her iki durumda da bereket deneyimimiz tamamlanmamış olacaktır. Modern dünyanın dayatması sonucu yemek, uyumak, giyinmek, çalışmak, eğlenmek, ilişki kurmak, tedavi görmek, taşınmak, yöneticileri ensemizden uzak tutmak için paraya ihtiyacımız var. Bütün bunları hangi yolla yapacağınızı ihtiyaç duyduğunuz para belirleyecek ve bu sizin yaşam tarzınız olacak. Yaşam tarzınızı seçerken, bu seçimin bir fiyatı, bir bedeli olduğunu anımsayın. Konu, bunun ne kadar paraya mal olacağı değildir, ama size neye mal olacağı çok önemlidir. Şunları asla unutmayın:
Para ruhunuza mal olmamalı
Para ilişkilerinize mal olmamalı
Para onurunuza mal olmamalı
Para sağlığınıza mal olmamalı
Para zekanıza mal olmamalı
Para sevincinize mal olmamalı
Ne kadar paraya ihtiyacınız olduğunu saptamaya gelince, unutulmaması gereken iki önemli nokta var: Birincisi, bedenimizi ve ruhumuzu bir arada tutmamız için gereken maddi şeyler; ikincisi, sosyal konumumuz ve durumumuza bağlı olarak “ihtiyaç” duyduğumuz şeylerdir. Her iki durumda da çok sağduyulu olmalıyız. Kadim Tao üstadları paranın neye mal olduğunun kesin olarak farkındaydılar ve sosyal bir mevkiye erişmenin maliyeti konusunda özellikle şüpheciydiler. Lieh Tzu’da Yang Chu şöyle der:
[quote ]İnsanlar mutluluğun yalnızca maddi ihtiyaçların karşılanması olmadığını kavrar. Böylece toplum, maddi şeylerin ötesinde olan bir ödüller sistemi oluşturur. Bunlar ünvanları, tanınmışlığı, sosyal konumu ve politik gücü kapsar ve hepsi de kişisel tatmin denilen paketin içindedir. Bu ödüllerin cazibesine kapılan ve sosyal baskıyla kışkırtılan insanlar, kısacık yaşamlarını bunların peşinden koşmak için zihinlerini ve bedenlerini tüketerek geçirirler. Belki bu onlara yaşamlarında bir şeyler başardıkları duygusunu verebilir, ama gerçekte çok acı çekerler. Artık yürekleriyle göremez, işitemez, davranamaz, hissedemez ve düşünemezler. Yaptıkları her şeyi, kendilerine sosyal bir başarı getirip getirmeyeceği belirler. Sonunda başka insanların taleplerine göre hayatlarını geçirirler ve asla kendi hayatlarını yaşayamazlar. Bu bir mahkumun veya kölenin yaşamından ne kadar farklıdır? Kısa bir süreliğine buradayız, kendi sesimizi dinlemeli ve kendi yüreklerimizi izlemeliyiz. Niçin özgür olmayalım ve kendi hayatlarımızı yaşamayalım? Niçin başkalarının kurallarına uyalım ve onları memnun etmek için yaşayalım?[/quote]