Sınırsız sayılan kar, fizik dayanıklılıkla sınırlıydı. En çok kar, en az geçim – en çok iş saati çizgisinin üstüne çıkamazdı. Buna karşı, bunun kadar kolaylıkla hesaplanamamakla beraber, en çok geçim – en az iş saati’yle belirlenen bir en az kar sınırı varsaymak mümkündü, kapitalist düzeyin var kalabilmesi için karın bu sınırın altına da düşmemesi gerekirdi. Bu, öylesine kökten bir çelişmeydi ki çalıştıranlar zorunlu olarak onu en çok kar ucuna doğru çekiştirirken çalışanlar da zorunlu olarak en az kar ucuna doğru çekiştireceklerdi. Her iki sınırın aşılması, eş anlamda, çalışmayanın çalışana ya da çalışanın çalışmayana dönüşmesiyle sonuçlanırdı ki bu da insanların eşitlenmesini gerçekleştirirdi.
İşte yüzyıllardan beri sürüp gelen kapitalist düzeni temelinden sarsan, bu ana çelişkinin kaçınılmazlığıdır.
Marjinalcilik ve benzerleri gibi bilinçli öğretiler, ilk elden konuyu romantik alanlara çekerek bu koca çelişmeyi gizlemeye çalışırlarken yan uğraşılarla da yumuşatmaya çabalamaktadırlar. Çünkü pek açık bir gerçektir ki, her iki ucun zorunlu bir gerginlikle zorlanması kapitalist düzeyin sosyalist düzeye dönüşmesiyle sonuçlanacaktır.
Özgürlük türküleri, mallaşan insanın insanlaşma özlemini dile getirmektedir. Çünkü özgürlük, en geniş anlamıyla da, insanlaşmaktan başka bir şey değildir.