Meditasyonun konusu insan olmaktır. Meditasyonu engelleyen her şey, aynı zamanda insan olmamızın da önünde duran bir engeldir. Başarıya ulaşma hırsı, buna en tipik örnektir. Günümüzün toplumlarında bu baskıdan kendimizi soyutlamamız çok zordur. Okullarda bile var olan bu baskıya karşı, başarıdan tümüyle vazgeçerek tepki gösteren öğrenciler vardır. Büyüdüğümüzde artık bu tepkiyi gösteremeyiz. Ama o zaman da ara sırada ortaya çıkan ruhsal çöküntüler, dolaşım bozuklukları veya basit bir griple tepki gösteririz. Böylece bizi bir tür kısa “teneffüse” çıkmaya zorlayan bir hastalığa ya da başka bir şeye sığınırız. Bu, bir çeşit kendine yardım yöntemidir ve bilincimiz dışında çalışır. Bu hastalıklarla birlikte, meditasyon yapma şansını da yakalamışız demektir.
Hasta yatakta üç gün geçireceğimizi, böylece günlük yaşamdan soyutlanıp her türlü iletişim aracından uzak kalacağımızı varsayalım. Böylece radyosuz, televizyonsuz veya yatağımızın başında duran bir telefon olmadan yattığımızda, yaşamımızı düşünmeye başlarız.
Mesleki yaşamımız aklımızdan geçer, sağlığımızı bozan nedenler üzerinde düşünürüz, iş stresiyle sürekli baskı ve zorlama altında uzun süre yaşayamayacağımıza karar veririz. Kendimizi incelememiz bu kadarla da bitmez, boş zamanlarımız da dahil sürekli gerilim halinde olduğumuzun farkına varırız. Sürekli birileri bizimle sürtüşür ve bir şeyler üstümüze gelir. Her şeyi bırakıp rahatlamamız için bu hastalık iyi bir neden olabilir.
Yatakta hasta yatarken çok daha başka şeyler de aklımıza gelebilir. Bizi rahatsız eden olaylar daha da kuvvetlenebilir. Örneğin, masamızın üzerinde bitirilmeyi gerektiren işler veya artık çok eskilerde kalmış olaylar gibi. Aslında bunları çoktan unutmamız gerekirdi, fakat hala bu olayları içimizde aşıp bitirememişizdir. Örneğin, çocukluğumuzdan beri taşıdığımız bazı anıları, bir yetişkin olarak aşamamışızdır.
Bu zorunlu tatil, belki de bizi bir kitap okumaya itebilir. Oldukça uzun zamandır fırsat bulamadığımız böyle bir şeyi yapmak, bize zihinsel açıdan ne kadar aç kaldığımızı da fark ettirebilir. Çoğu zaman yapabildiğimiz sadece gazete başlıklarına şöyle bir göz gezdirip, haberleri dinlemektir çünkü.
Eğer okuyabilecek durumda değilsek ne yapabiliriz? Pencereden dışarıdaki yaşama bakarız! Komşumuzun evini, sivri çatısını, belki de bir ağacın tepesini ve gökyüzünü görürüz. O anda bir şeylerin harekete geçtiğini hissedebiliriz. Komşumuzun sivri çatısı bize bir zamanlar oturduğumuz ve çok sevdiğimiz eski bir evi, belki de çocukluğumuzun geçtiği evi hatırlatabilir. Bir anda aklımıza peşpeşe bir yığın anı gelir. Veya ağaca baktığımızda, küçük bir çocukken macera zevkiyle dolu olarak, nasıl ağaçlara tırmandığımız aklımıza gelebilir. Veya gökyüzü bize, çimenlerde sırtüstü yatıp gökyüzüne baktığımız ve belki de sıla hasreti veya özlemle, gelip geçen bulutlara daldığımız günü hatırlatabilir.
Yatakta kalmak zorunda olduğumuz üç gün boyunca içimizden yükselenler, düşüncelerimiz, duygularımız… işte bunların hepsi meditasyondur.