İnsanın Doğasında Mutluluk, Huzur ve Sağlıklı Olma Hali Vardır

0
651

Zaten insanın doğasında bulunan denge, bir takım dış faktörlerle bozuluyor ve hastalık, 1. aşamadan 5. aşamaya geçildiği zaman başlıyor. İnsan, doğal haliyle aslında dengededir. Bu doğal denge korunduğu sürece, yaşlanma ve yıpranma yavaşlıyor. Hava kirliliği, diğer insanların mutsuzluğu, yanlış beslenme, stres, olumsuz çevre koşulları, hayvanları öldürmek gibi faktörlerle de denge bozulabiliyor.

Kendi dengemizi korumak için doğadaki başka dengeleri bozabiliyoruz. Bunun sonucunda canlılar da kendi dengelerini korumak için mutasyona uğrayıp tekrar ortaya çıkabiliyorlar. Örneğin grip virüsü, hava kirliliğiyle değişime uğrayıp farklı bir şekilde tekrar ortaya çıkabiliyor veya DDT, böcekleri önceleri çok rahat öldürürken artık çok etkisiz kalabiliyor. Çünkü onlar da kendilerine yeni bir denge kuruyorlar, hastalanmamaya ve soylarını devam ettirmeye karar veriyorlar. Genlerini değiştirip mutasyona uğruyorlar ve DDT onları öldüremiyor. Çevrenin daha dengede olduğu zamanlarda, her canlı kendi doğasını devam ettiriyordu. Şimdi, canlı türleri arasında büyük ölçüde bir yaşam savaşı var. İnsan, nüfusu arttıkça diğer canlı türlerine de zarar vermeye başlıyor.

Normalde insan boğazında flora adını verdiğimiz çok çeşitli bakteri bulunmaktadır. Bu bakteriler, kendi başlarına kontrolsüz çoğalamıyorlar. Çünkü onları denetleyen bir sistem var; bu, onları belli bir şekilde tutan vücudun bağışıklık sistemidir. Vücudun doğal dengesi, trafik kazası, bir yakının ölümü, aşırı soğukta kalma, aşırı yorgunluk veya stresle, bir travmaya uğradığı zaman bozuluyor ve bağışıklık sisteminin baskısından kurtulan bakteriler, kendi başlarına süratle çoğalıyorlar. O bölgedeki mikroplar çoğunluğu ellerine geçirip, dokulara epeyce zarar verebiliyorlar. Örneğin bademcik iltihabı, farenjit gibi. Aslında bakteriler hep oradalar, fakat onları disipline eden, onların belli bir hızın üzerinde çoğalmalarına engel olan savunma mekanizması var; bu, vücudun hasta olmamaktaki kararlılığıdır.

Neşeli, hayata bağlı, manevi yönü kuvvetli olan insanlar, sahip oldukları yaşam enerjisiyle kendilerini adeta yaratan güçle bütünleştikleri için daha az hasta oluyorlar. Özellikle psikosomatik hastalıkları çabuk atlatabiliyorlar. Kendini tek ve farklı düşünenler, daha fazla hasta oluyorlar. Bir bütünün parçası olduklarını daha fazla hisseden ve ana kaynakla “bir” olmayı çeşitli tekniklerle tecrübe eden kişiler hasta olsalar bile, bu durumu doğal karşıladıklarından hastalığı daha kolay atlatabiliyorlar. Diğerleri, bunları büyük bir şanssızlık olarak görüp travma yaratabiliyor, yıkılabiliyorlar. İyi olacağına çok derin düzeyden inanan kişilerde ise, ilaçların bile daha fazla etkisi olabiliyor. Bu noktada zihin-beden ilişkisinden söz etmek gerekir.

Ayurveda’ya göre insan yapısı, zihni ve bedeniyle bir bütündür. Zihnin bedeni, bedenin zihni karşılıklı etkilemesi söz konusudur. Örneğin çok hastalıklı bir bedende berrak bir zihnin var olması zordur. Bir otomobili düşünün, sürücü ne kadar iyi olursa olsun otomobil kötüyse bir anlamı yok. Tersini de düşünecek olursak, hayatında sadece bir at arabası kullanmış birisine son model bir otomobil verin, bu otomobille hiçbir şey yapamaz. Zihin-beden ilişkisi buna benzer. Zihin ne kadar üst düzeyde olursa, ne kadar iyi bir bilgiyle yüklenmiş olursa ve streslerden arındırılmış olursa, bedenin sağlığı için, gerekli düzenlemeyi daha iyi yapabilir.

Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” özdeyişi ne kadar doğru ise, “Sağlam vücut sağlam kafada bulunur” deyişi de o kadar geçerlidir.

KaynakDr. Ender Saraç, 'Ayurveda'
Şifacı
Şifa, Doğa'dan gelir.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir


YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz