İnsanı anlamak, kişiliğini tanımak ona önyargısız ve artniyetsiz yaklaşımla olur. Bu yaklaşımın olabilmesi için temel ilke sevgidir. Doğayı ve insanı sevmek. Ancak görerek, tanıyarak, anlayarak, bilerek sevmek. İyi ve kötü yanlarıyla, çirkinlik ve güzellikleriyle, doğru ve yanlışları ile sevmek.
İnsan bir bütündür. Kişiliğini oluşturan öğeler arasında iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-hatalı ikilemi vardır. İnsana kişilik kazandıran, bu ikilem arasındaki çatışma ve sürtüşmelerin yarattığı kaygı ve bu kaygıdan kurtulmak için gösterdiği çaba, seçtiği yöntem ve yoldur.
İyiyi, güzeli, doğruyu sevmek kolaydır. Ancak düşünülürse, bu kavramların çok kaypak olduğu, insandan insana, toplumdan topluma, günden güne değiştiği görülür. Kimine göre iyi olan kimisine göre kötü, güzel olan çirkin, doğru olan hatalıdır. Başka bir deyişle, bu kavramlar görelidir. O halde göreli olan kavramlarla insanları ve kişilikleri değerlendirmek, insanı “bana göre” yanılgısına sürükler. Bu tür bir değerlendirme, insanın kendisini “evrenin merkezi” olarak görmesi yanılgısına yol açar.