Güzelliğini Hz. Yusuf’tan ödünç almış bir padişah vardı. Güzelliğini görenler, alemde güzelliği ona denk birinin olmadığını söylerlerdi. Yüzü seher güneşi gibi parıldardı; teni gonca güller gibi kokardı. Halkının ona sevgisi artık haddi aşmıştı.
Bazen şebdizini sürüp yüzüne gülgün bir peçe salar, şehri gezmeye çıkardı. Yüzüne bakanları cezalandırır, adını ağzına alanları zindana atardı. Onun güzelliğini düşünenler aklını, canını yele verir; yüzünü peçesiz seyredenler ağlaya inleye can verirdi. Onun aşkından birilerinin ölmediği gün olmazdı.
Eğer birisinde onun yüzünü görmeye dayanacak takat olsaydı padişah ona yüzünü gösterirdi. Fakat kimsede buna dayanacak güç yoktu ki!
Padişah bir gün her an kendisini seyredebilmek, güzelliğine bakabilmek için bir ayna yapılmasını emretti.
Padişaha güzel bir köşk yaptılar, içine de büyük bir ayna koydular. Padişah köşke her gidişinde aynanın karşısına geçer, aynada gözüken suretini seyredip zevk alırdı.
Sen de sevgilinin yüzünü seviyorsan bil ki onun yüzünün aynası gönlündür. Gönlünü eline al da onun yüzünü gör! Canını ayna yap da onun güzelliğini seyret!
Senin sultanın yücelik sarayında oturur. Sarayı aydınlatan, onun güzellik güneşidir.
Şimdi sen de padişahını gönül sarayında ara, bir zerrede bütün kainatı seyret!