Özellikle başkalarının ve kendimizin hataları ve zayıflıkları karşısında gülmeyi öğrenelim! Aşırı derecede ciddi olmayalım, insancıl olalım ve gülümseyelim! Gülümseme, rahatlamanın vücut bulmasıdır.
Aslında gülümseme rahatlığın, iyiliğin ve neşenin ifadesi olarak içimizden gelmelidir. Fakat bazen önümüze engeller çıkar ve bunları ortadan kaldırmak için bildiğimiz bir yöntemi uygulayabiliriz: Dışarıdan içeriye giden yolu kullanıp gülümseme alıştırması yapabiliriz, özellikle bir ayna önünde.
Hepimiz fotoğrafımız çekilirken duyarız: “Lütfen gülümseyin!” İnsan komut üzerine gülümseyebilir mi? İngiliz ve Amerikalıların böyle durumlarda kullandıkları çok basit bir reçete vardır: Onlar “cheese” diyerek dişlerini gösterirler ve bu bir gülümseme gibi gözükür. Yani mimik üzerinden yollarına giderler. Aslında iki çeşit gülümseme vardır: Kendi içinde kapalı gülümseme ve açık gülümseme. Kapalı gülümseme, insanın kendi içinde gülmesidir. Meditasyon yapan Buda veya eski resimlerdeki Meryem Ana bu şekilde gülümserler. Bu gülümseme şeklini en iyi meditasyon oturuşunda rahatlama alıştırması yaparken deneyebiliriz. İnsan kendini bırakır ve rahatlarsa bu şekilde gülümseyebilir. Gözler yarım kapalıdır ve ağız da kapalıdır. Hafif bir meltemin sakin bir gölün yüzeyini hafifçe hareketlendirmesi gibi, bu gülümseme de ağız ve göz çevresinde küçük bir dalga yaratır. Her şeyi anlayabilen ve affedebilen aydınlanmış kimseler bu şekilde gülümserler. Fakat aynı zamanda güven duygularını kaybetmemiş çocuklar ve onu yeniden öğrenmiş olan yetişkinler de böyle gülerler. Babası tarafından eve taşınan yorgun bir çocuk, başını kocasının omzuna dayamış genç bir kadın veya kendisini tanrıya bırakmış Meryem gibi. Bu şekilde gülümseyen kimse başkalarına sadece iyi davranabilir ve aynı zamanda kendisi ile de barışıktır. Böyle gülümsemeyi denemeliyiz ve daha sonra da onun ne anlama geldiğini bulmalıyız.
Açık gülümsemede ise insan başka birisine gülümser. Bu esnada ağız biraz açılır ve gözler birinci çeşitten daha farklı bir durumdadır. Açık gülümsemeyi denerken en iyisi sevdiğimiz bir insanı düşünmektir. Bu gülümseme ile karşımızdakilere dostluk ve sempati dağıtırız. Böyle bir gülümseme ile köprüler kurabiliriz, kelimeler kullanmadan anlaştığımız ve birbirimize güvendiğimiz mesajını verebiliriz.
Yıllarca İngiltere’de yaşadıktan sonra ailemle tekrar Almanya’ya döndüğümde, yollarda veya metroda karşılaştığımız birçok insanın ne kadar zorlanmış, karanlık ve sevimsiz baktığının farkına vardık. Önce hepimizin içi sıkılmıştı. Daha sonra bir “Mutlu Gülümseme Derneği” kurmaya karar verdik. Bu çocukların bir düşüncesiydi. Dostça olmayan bir atmosferin bizi etkilemesini istemiyorduk. Derneğimizin görevi, içinde kendimizi mutlu hissedebileceğimiz bir atmosfer yaratmaktı. Bunun için birbirimize, evde veya sokakta rastladığımız herkese sürekli dostça gülümseyecektik. Bu çok iyi bir reçetedir.
Tabii ki bir gülümseme ile dünyadaki bütün üzüntüleri ortadan kaldıramam. Ama gene de çok hasta veya üzüntü içinde olan bir kimse için karşısında neşeli bir insan görmek, umudun başlangıcı olabilir.