Gaia teorisi, ismini bir Yunan tanrıçasından alır ve dünyanın yaşanabilir ısısı, solunabilir havası ve asitsiz sularının yaşamın gelişimi ve metabolizması tarafından üretilip düzenlendiğini savunur. Gaia teorisine göre tüm canlılar hava, okyanuslar, tatlı sular ve dünyadaki tüm akışkanlar aracılığıyla fiziksel olarak birbirine bağlıdır.
Gaia teorisinin cevapladığı kafa karıştırıcı sorulardan birisi şudur: Dünyanın atmosferinde nasıl böylesine inanılmaz bir gaz dengesi vardır? Komşu gezegenlerimiz olan Mars ve Venüs’ün atmosferleri büyük oranda karbondioksitten ve sadece az bir miktar azottan oluşur. Tamamen kimyasal veya jeolojik bir sürecin sonucunda böyle olmaları muhtemeldir. Dünyadaki atmosferin çoğunu, birbirleriyle etkileşime girdiklerinde genellikle patlayıcı etkiler yaratan azot ve oksijen gazları oluşturur, fakat bu gazlar atmosferde birbirleriyle etkileşime girmezler. Tek başlarına kalsalardı gaz içerikli süreçler bu durumu çok uzun zaman önce sonlandırmış olurdu. Oksijenin var olmasının temel sebebinin canlı organizmaların yaptığı fotosentez olduğu yaklaşık yüz yıldır kabul edilmektedir. Ne var ki, atmosferdeki azot, kükürt ve karbon dengesinin yaşamın kendisi tarafından ayarlanması gerektiğini son yıllarda öğrendik. Yaşam ve atmosferinin de dahil olduğu maddesel dünya birlikte evrimleşmiştir.
Oksijen, bakterilerin fotosentez için gerekli olan hidrojen kaynağını elde etmek üzere, az bulunan hidrojen sülfitten bol miktarda bulunan suya geçmesiyle atmosferde birikmeye başlamıştır. Bakteriler sudaki hidrojeni ayrıştırdığında bir atık olarak ortaya çıkan oksijen ilk başlarda, kendileri oksijen üreten canlılar ve diğer bütün türler için zehirliydi. İlginçtir ki, bu zehirli atık daha sonra çok etkili bir enerji kaynağına dönüştü. Böylece çok kritik bir ekolojik dönüşüm gerçekleşti ve oksijen temelli yaşamla beraber birçok yeni canlı türü evrimleşti. Atmosfer, milyarlarca yıl boyunca belli bir oksijen ve karbondioksit oranında ve bu yeni canlı türlerinin ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir ısı aralığında kalmıştır. Bu muazzam görevi başarıyla tamamlayabilecek tek mekanizma, trilyonlarca mikrobun ve diğer organizmaların birbiriyle bağıntılı hareketi olan Gaia’dır.
Gaia, bir amacı veya insanlar için özel bir kaygısı olan bilinçli bir varlık değildir. Bunun üstün bir varlığın veya tanrının yerini alacak bir şey olduğunu düşünenler yanlış bilgilendirilmiştir. Dünyadaki yaşam kendisi için uygun olan çevresel şartları, çeşitli organizmaların nüfusunun değişken gelişimi aracılığıyla oluşturur. Metabolizma ve davranışına göre değişik seviyelerde olmak üzere, tüm organizmalar diğerlerinin atıklarına veya değişimlerine, gaz oluşumu ve ısı değişimi halinde tepkiler verirler. Bu ayar, memelilerin bedeninin kan tuzluluğu, kan basıncı ve kan şekerini düzenlemesine benzer. Hayvan bedeninin fizyolojik düzeni gibi, Gaia düzeni de milyonlarca yıllık bir evrim tarihinin sonucudur.
Gaia, dünyanın volkanik ve sert bir ortam olduğu zamanlarda başlamış, devasa asteroid çarpışmalarına ve diğer felaketlere rağmen üç milyar yıldan fazla bir süre boyunca dayanmıştır. Düzenleme amaçlı etkileşimi, dünyadaki yaşam için milyonlarca yıl boyunca elverişli kalmış olan koşullar oluşturma yetisine sahiptir. Biz insanlar ise çöplük çölleri yaratarak, nükleer ve kimyasal atıklarla biyosferi kirleterek, gezegenimizi kendimiz için giderek daha zor bir doğal yaşam alanına dönüştürüyoruz. Yine de yaşamın büyük oranda mikrobik olan geri kalan kısmının kendine bakabilme yetisi, bize uzun bir süre hayatta kalma şansı veriyor.
teşekkür
Faydalı oldu teşekkürler.
Teşekkürler. Bilinç açıcı..