Yüzmeyi öğrenmeden önce suyun üzerinde kalmayı öğrenmek zorundasınız. Su veya doğal dünya olsun, içinde olduğunuz şeye güvenmek zorundasınız. Ona karşı savaşırsanız soluğunuz kesilir, debelenirsiniz. Hatta boğulabilirsiniz. Ancak ona güvenmeyi öğrendiğinizde, suyun sizi yukarıda tutmak istediğini, aşağıya çekmek istemediğini göreceksiniz. Bu, onun iyiliğinden veya sizi önemsediğinden değil, doğası böyledir. Suyun içinde yüzmek için denetimi bırakmaya razı olmalısınız ki gerçek denetimi bulabilesiniz. Denetimin öncelikle sizde olması için ısrar etmek, onu kaybetmenize neden olabilir.
Suyun üzerinde kalmanın yüzme olmadığını kabul etmelisiniz. Suyun üzerinde kalmak yüzme için gerekli bir koşuldur, ama yüzme değildir. Yüzmek, su sizi üzerinde tutarken kasıtlı bir şekilde hareket etmektir. Aynı şekilde yaşama güvenmek, kıçınızın üzerinde oturup bir şey olmasını beklemek anlamına gelmiyor; eylemlerinizde evrenle birlikte akmanız, onunla çatışmamanız anlamına geliyor yalnızca. D.T. Suzuki aydınlanma deneyimini, “Yerden beş santim uzaklaşmış sıradan bir yaşam” olarak tanımlıyor.
Tamam, doğaya veya yaşama güvenmemiz gerektiğini kabul ediyoruz, ama bu ortalıkta pembe camlı gözlüklerle mi dolaşacağız demek? İnsan doğasına güvenmek, bizimle ilişkilerinde her zaman iyi, saygılı, duyarlı ve özenli olan insanlara mı güvenmek demektir? Kesinlikle hayır. Bu, en kötü hırslara sahip olabildikleri, cehaletleri, acımasızlıkları, en yüce güzelliklere, merhamete, yaratıcılığa ve sevince aldırmadıkları halde, insanlara insan oldukları için güvenebilir, onların (ve kendimizin) “insanlıklarını” temelde iyi olarak kabul edebiliriz. Aynı şekilde, doğaya doğa olduğu için güvenebilir, güzel bulduğumuz özelliklerin yanısıra, hoşumuza gitmeyen yanlarını da, onun temelde iyi olan “doğallığı” olarak kabul edebiliriz.
Dünyaya bu haliyle güvenebilir miyiz? Tek mantıklı yanıt hem evet, hem de hayırdır. “Dünya” ile kastettiğimiz, kuralları ve düzenlemeleri, yasaları ve ahlaki yargıları, para, mevki ve güç takıntıları ile toplum ise hayır, dünyaya güvenemeyiz. Albert Schweitzer’in dediği gibi, “Bir an bile, toplum tarafından oluşturulmuş fikirlere ve toplum tarafından gündemde tutulan inançlara duyduğumuz güvensizliği bir kenara bırakmayız. Toplumun aptallıkla dolu olduğunu ve insanlık konusunda bizi aldatacağını her zaman biliriz. O güvenilmez, üstelik de kör bir attır. Eğer sürücüsü uyursa, başına dert açar.”
Ancak “dünya” ile yaşamı, doğal dünyada ortaya koyduğu organik süreçleri ve kendi insan doğamızı kastediyorsak, o zaman ona güvenmek yerinde olur gerçekten. Aslında ona güvenmekten başka gerçek bir seçeneğimiz yok, çünkü biz oyuz. Lao Tzu’nun dediği gibi, “Çözümlemeye, bölmeye, şeyler arasında kıyaslama yapmaya son verin. Sadece evrenin merkezinde olduğunuzu görün, her şeyi ve her varlığı sonsuz bedeninizin bir parçası olarak kabul edin.”