Öncelikle, dostluğun karşılıklı yakınlığında kendini dinlendirmeyen insan için hayat, hayat mıdır? Karşında kendinle konuşuyormuş gibi her şeyi söylemeye cesaret edebileceğin birini bulmaktan daha tatlı ne var? İyi günlerinde senin kadar sevinecek biri olmasaydı, mutluluğundan ne zevk alırdın? Öte yandan da kara günlerinde senden çok üzülecek bir dostun olmasaydı, o günlere katlanmak güç olurdu.
Peşinde koşulan her şey genellikle bir tek işe yarar: servet, sarf etmeye yarar; nüfuz, itibar; mevki, övülme; zevkler, neşe getirir, sıhhat acıdan kurtarır, vücudunu istediğin gibi kullanmana yardım eder. Dostluk birçok iyiliği bir araya toplar, gözlerini nereye çevirirsen, onu orada hazır bulursun, hiçbir yere yabancı, hiçbir zaman yersiz ve can sıkıcı değildir: bunun için derler ki, ateş ve sudan çok dosta muhtacız. Ben burada, halk arasındaki veya seviyeli insanlar arasındaki dostluktan değil – bunun bile kendine göre zevk ve faydaları vardır – adları sayılan birkaç kişinin dostluğu gibi, gerçek ve yetkin dostluktan söz ediyorum. Dostluk mutlu günleri daha aydınlık yapar, felaketleri dağıtıp paylaşarak hafifletir.
Dostluğun çok ve büyük faydaları olmakla beraber, bir tanesi ötekilere çok üstündür: dostluk, gelecek için parlak bir umut ışığıdır; ruhu güçsüzlüğe düşmekten ve kendini kapıp koyuvermekten alıkoyar. Çünkü gerçek dosta bakan insan, sanki onda kendi örneğini görür. Bu yüzden, uzaktaki dostlar yanımızdadır, yoksullar zengin olur, güçsüzler güçlü; hatta söylenmesi güç, ölüler yaşamakta devam ederler: dostlara duyulan saygı, onların anısı, özlemi o derece insanın içindedir. Onun için onların ölümü mutlu, ötekilerin hayatı övülmeye değer sayılır.
Doğadan sevgi ve yakınlık bağı kaldırılsa, hiçbir ev, hiçbir kent ayakta duramaz, tarım bile yapılamaz. Bu kadarı yetmezse, dostluğun, anlaşmanın gücü, fikir ayrılıklarından ve anlaşmazlıklardan kestirilebilir: hangi güçlü aile, hangi sağlam devlet vardır ki kin ve anlaşmazlıklarla temelinden sarsılmasın? Bundan dostlukta ne büyük iyilikler olduğunu anlıyabilirsin.
Derler ki, Agrigentum’lu bir bilgin, tanrıların esiniyle yazdığı Yunanca şiirlerinde, bütün dünyada ve evrende duran veya kımıldayan her şeyin dostlukla birleştiğini, anlaşmazlıkla ayrıldığını bildirirmiş. Bütün ölümlüler de böyle düşünür ve hareketleriyle bunu tanıtlarlar. Bu yüzden tehlikeye atılarak veya tehlikeyi paylaşarak dostuna yardım etmek gerektiği zaman yardım eden insanın hareketini göklere çıkarmayacak kimse var mıdır?
Dostluğa adını veren sevgi, insanların yakınlık duygularıyla birbirine bağlanmasında başlıca nedendir. Çünkü çıkarlar çok kez kendine dost süsü veren ve durum gerektirdiği için saygı, ilgi gösteren insanlardan bile elde edilebilir, oysaki dostlukta hiçbir şey yalan ve yapmacık değildir, her şey gerçektir ve içten gelir. Bu yüzden, sanırım, dostluğu gereksinme değil, doğa yaratır. Dostluğun doğuşunda ondan ne çıkarlar elde edileceği düşüncesinden çok, ruhların sevgi ile bağlanması var.
Bir insanın kendine güveni ne kadar tamsa, hiçbir şeye gereksinmeyecek, her şeyinin yalnız kendinde bulunduğuna inanacak kadar erdem ve bilgelikle donanmışsa, o kadar dost edinmek ve dostunun yakınlığını kazanmakta kendini gösterir.
Dürüstlük belirtisi gördüğümüz kimseye duyduğumuz sevgiyi ve yakınlıktan ileri gelen şefkati doğanın yarattığını anlayalım. Dürüstlüğü arayanlar, sevmeye başladıkları insanın yakınlığından ve yaradılışından faydalanmak için birbirlerine bağlanırlar, yaklaşırlar, istedikleri sevgide eş olmak ve eş hakka erişmektir; isterler ki, yardım istemekten çok yardım etmeye hazır olsunlar, aralarındaki şerefli yarışma bu olsun. Böylece hem dostluktan birçok faydalar elde edilecek, hem de dostluğu güçsüzlüğün değil doğanın yarattığı kabul edilince, ona daha ciddi, daha gerçek bir temel sağlanacak. Çünkü dostluğu perçinleyen çıkar kaygısı olsaydı, çıkar kalmayınca dostlukların da çözülmesi gerekirdi; ama yaradılışımız değişmeyeceği için gerçek dostluklar ölümsüz olur. Dostluğun kökeni işte budur.