Gizli bilginin titiz bir koruma altında olduğu eski zamanlarda genellikle ruhsal bir müridin öğreti verilmeden önce yıllarca sabırla beklemesi gerekiyordu. Şimdi ise bilgi bir ticari nesne olduğu için, öyle görünüyor ki her çeşit sırrı bir kitap ya da kaset alacak parası olan herkes elde edebiliyor, ne var ki artık gizli öğretilerin satın alınabilmesi ve böylece kolayca sahiplenilebilmesi kolayca anlaşılabildiği anlamına gelmiyor. Sözcükler alınıp satılsa bile, sözcüklerle sınırlanamayan bu canlı bilgeliğin hala kazanılması gerekir.
Kadim Kundalini bilgisi, bütün ruhsal deneyimlerin filizlendiği bu kök, şimdi satılmak üzere paketlenen uzun süredir saklı kalan sırlar arasında ve dünyaya tüm bilgilerin kaynağı olan bu canlı bilgiyi sunmak isteyen yazarların çoğu sadece ölü sözcükler üretiyorlar. Heinrich Zimmer’ın gözlemlediği gibi, “En iyi şeyler söylenemez; ikinci en iyiler ise yanlış anlaşılır.”
On yıllar önce Kundalini hakkında bir dizi konferans vermiş olan Carl. G. Jung bunun nedenini şöyle açıklıyor:
[quote ]Bu yüzden Yoga yolu ya da Yoga felsefesi her zaman bir sır olmuştur, fakat insanlar bunu sır tuttukları için değil. Zira bir sırrı tutar tutmaz bu artık açık bir sırdır: siz bunu biliyorsunuzdur ve başka insanlar da biliyordur ve artık bir sır değildir bu. Gerçek sırlar, kimse onları anlamadığı için sırdır. Onun hakkında konuşulamaz bile ve Kundalini Yoga’nın deneyimleri bu türdendir. Bir şeyi sır olarak tutma eğilimi, deneyimin çok özel bir türde olduğu ve kendimizi en büyük yanlış anlaşılmaya ve yanlış yorumlanmaya maruz kılacağınız için bunun hakkında konuşmamanın daha iyi olduğu durumlardaki doğal bir sonuçtur yalnızca.[/quote]
Kundalini Yoga deneyimi özeldir, çünkü Kundalini tüm deneyimlerinizin kaynağıdır. Kundalini, kendi fikirlerinizle ve karakter özelliklerinizle kendinizi özdeşleştirerek kimliğinizi geliştiren ve koruyan şu içerde oturan enerjidir. Jung’un sözleriyle:
[quote ]… Tantra öğretisine göre, bir kişilik, bir merkezde toplanmış ve diğer varlıklardan ayrılmış bir şey oluşturmak için bir dürtü vardır… Batı felsefesi terimleriyle bireyselleşmeye doğru bir içgüdü ya da dürtü olarak tanımlanabilir bu. Bireyselleşme içgüdüsü yaşamda her yerde bulunur, çünkü yeryüzünde bireysel olmayan hiçbir yaşam yoktur. Bireyselleşme ancak bunun bilincinde olduğunuz zaman ortaya çıkar, fakat bireysellik varoluşunuzun başından beri hep oradadır.[/quote]
Bireyselleşme dürtüsü, esas olarak kendi sınırlı geçici bireysel özünüzden yararlanmaya yöneldiği sürece buna ahamkara ya da egoizm denir, dünyayı hiç sorgulamadan yüzeysel bir şekilde kabul etmenizi mümkün kılan bir kuvvettir bu. Bu kuvvet dünyevi olandan ruhsal, daimi ve ebedi olana döndüğü zaman buna Kundalini denilir. Kundalini uyandıktan sonra, dış gerçekliğin tek gerçeklik olduğuna inanmayı sürdürmek imkansız olur. Ahamkara sizi şimdi olduğunuz kişi yapar, Kundalini sizi olacağınız şey haline getirir.
Kundalini bu kadar uzun süre sır olarak kaldı, çünkü Jung’un belirttiği gibi o anlaşılamaz, sadece deneyimlenebilir. Ruhsal evrimleşme süreci nesnelleştirilemez ve evrimleşen özneden ayrılamaz, çünkü Kundalini aynı anda tanımlayıcı bilinç, hem tanımlanan şey hem de bunun tanımı olarak işlev görür. İnsan dili özneler ve nesnelerden oluştuğu için Kundalini’nin tanımları çarpıtılma eğilimindedir, ya deneyim hakkında nesnel yorum yapmaya doğru ki bu onu cansızlaştırır ya da genellikle deneyimleyen kişinin zihinsel dengesizliği, gerginliği ve fantezileri ile bozulan ham öznel deneyimin tanımına doğru bir çarpıtma söz konusu olur.
Yeterli bir ön hazırlığı olmayan bir insanda maddi olmayan gerçekliğe uyanmak genellikle kişisel bir kriz yaratır, bu tür insanlar deli görünebilirler, çoğunlukla deli oldukları düşünülür ve bazen kendilerinin delirdiklerine inanırlar, bunların nedeni onların artık “standart” gerçekliğimizi sorgulamadan kabul edememeleridir. Günlük gerçeklikle temasını kaybedenlerin çoğu gerçekten delidir elbette, fakat çoğunlukla böyle bir durumda sebep ruhsal bir krizdir.
Ruhsal bir uyanış bireyin dünyayı deneyimleme şeklini ebediyen değiştirir, çünkü başlangıçtaki kriz yatıştıktan sonra kişi, önceki rahat zihin durumuna dönmesinin hiçbir yolu olmadığını keşfeder. Harekete geçen ve kutudan çıkan Kundalini artık “uyutulabilir” olmazsa, cin tekrar şişeye girmeyecektir. “Uyanmadan sonra kendini adamış kişi her zaman Kundalini’nin insafında yaşar” diyor, yaşadığı birkaç kriz esnasında serbest bırakmış olduğu gücün hızının, umursamazlığının ve otoritesinin kendisini dehşete düşürdüğü Pandit Gopi Krishna. Ona dehşet veren, hiçbir rehberin yardımı olmaksızın karşılaşmak zorunda kaldığı bu güç, doğru bir rehberlik olmadan Kundalini’yi uyandıran herkesi dehşete düşürebilir ya da aciz bırakabilir.