Biz zamana bağlı bir toplumda yaşıyoruz. Saatlerimiz tarafından gösterilen saatler, dakikalar ve saniyeler zihnimize ve eylemlerimize zorbaca yapışmışlardır. Elbette, belli bir miktar zaman bilinci işlerin pürüzsüzce yürümesine yardım eder.
Belli zamanlarda beraber çalışmak, belli saatler süresince çocuklarımızı okula göndermek ve benzeri şeyler için anlaşmalar yaparız. Öyle olsa bile, bu anlaşmalarca kurulan değişkenlikler içinde ve kendi içsel zamanlamanızla bütünleşmeyi geri kazanma sürecinde biraz zaman kaybınız olabilir. Bunu deneyin. Kendi programınızı belirleme özgürlüğüne sahip olduğunuz dönemler sürecince (haftasonları, belki işten sonra akşamları) kol saatinizi çıkarın, duvar saatini ters çevirin ve kendinizi kendi programınızın akışına bırakın. Tam 19.00’da yiyeceğinize, acıktığınız zaman yiyin. Her gece aynı saatte yatmak yerine yorgun olduğunuzda uyuyun ve hazır olduğunuzda kalkın. Bedeniniz istediğinde onu çalıştırın. İçgüdülerinizi dinleyin ve onları izlemek için kendinizi bırakın. Daha sıkıcı bir programla yaşadığınızda bile yine de zaman duygunuzla oynayabilirsiniz.
Bunun oyununu yapın. Bakalım sabah alarm çalmadan beş dakika önce kalkabilecek misiniz? Gerekmedikçe saat takmayı bırakın. Saate bakmadan kaç olduğunu kendinize sorun ve bundan önce belli bir eylemi ne zamandır yapmaktasınız bulmaya çalışın. Bunun alıştırmasını yapmak için ne kadar yöntem bulursanız, içsel zaman duygunuz o kadar doğru olacaktır.