Bir tapınak mı, bir orman mı içine girdiğimiz? Ağaçlar hep bir boy, yan yana dizili, gövdeleri damar damar oyulmuş dikiliyor, tepede yusyuvarlak iki lüleyle kıvrılıyorlar kendi içlerine. Topraktan fışkıran öz gene toprağa akıyor. İyonya’nın sütunları bunlar Artemis Tapınağı’nda…
Efesos’un toprağı kayar. Efesos’un toprağı akar. Miller taşır koca ırmak, kıyı uzadıkça uzar, deniz her yıl biraz daha öte gider. Dalga gelir, köpüklenir, burgaçlanır. İnsan verir kendini akıntıya. Akan ne? İnsan mı, ırmak mı, deniz mi?
Bir adam dolaşır bu kıyılarda. Başı havadadır, hor gören bakışlarla süzer kalabalığı. Orman tapınağına girer, ayak basmadık kuytu derinliklerine dalar çıkar. Ne yapar orada? Tanrıça Artemis, kırk memeli Toprak Ana’yla mı konuşur? Bilici mi, büyücü mü, nedir bu adam? Ağzından dökülen sözler pek anlaşılmaz. Artemis Tapınağı’nın ağaç sütunları gibi karanlık bu sözler.
Bu adam Blosonoğlu Herakleitos’tur. Logos’tan söz açar Herakleitos. Logos, Yunanca ‘Söz’ demek, ama Herakleitos bu kelimeye bambaşka bir anlam verir: Logos, var olan her şeyi yöneten tek ve değişmez doğa kanunudur. Gerçi herkes logos’tan ortaklaşa pay alır, ama çokluk onu kavrayamaz; insanlar logos’tan ayrı, kendilerine göre bir akılları varmış gibi davranırlar. Logos’un bütünlüğünü de kavramak zor, çünkü hep zıtlıklar halinde görünür insanlara. “Doğa saklamayı sever,” diyor Herakleitos. Gündüz gece, kış yaz, savaş barış, tokluk açlık hep aynı şeydir, başkalaşıp değişen varlığa verilen adlardır: “Aynı şeydir yaşayanla ölmüş, uyanıkla uyuyan, gençle ihtiyar, çünkü bunlar değişince öbürleri olur, öbürleri değişince bunlar. Soğuk ısınır, sıcak soğur, yaş kurur, kuru nemlenir. Olduğu yerde kalan bir şey yoktur. Aynı ırmağa girenin üstünden hep başka sular akar. Aynı ırmaklara hem giriyoruz, hem girmiyoruz, hem biziz, hem biz değiliz.” Sonsuz değişmeyi dile getiren bu sözler Herakleitos öğretisinin Panta rhei (her şey akar) deyimiyle özetlenmesine yol açmıştır.
Zıtlıklar içinde birliği görebilen bu düşünür İyonya fizikçilerinin öteden beri arayıp da su, hava ya da sonsuzluk olarak tanımladıkları temel maddeyi, ilkeyi ateşte bulur: “Şu evreni, hep varlık için BİR olanı, ne bir Tanrı yaratmıştır, ne bir insan; hep o canlı bir ateş olarak her zaman vardı, vardır ve var olacaktır, belli ölçülere göre yanar, belli ölçülere göre söner.” Dünya hep var olan ateşin değişmesiyle meydana gelmiştir: Ateş değişip su, su değişip toprak ve hava olur, hava gene ateşe döner. Bu doğal sürece Herakleitos bütün canlıları, özellikle maddi ve manevi varlığıyla insanı da katar. Şöyle der: “Ruhlar için ölüm su olmaktır, su için ölüm toprak olmaktır, topraktan su olur, sudan ruh.”
“Ne kadar yol yürüsen gitsen, bulamazsın ruhun sınırlarını, öylesine derindir logos’u.”
Daha başka şeyler söylüyor Herakleitos, ama biz burada duralım, bir sonuç çıkaralım: Herakleitos insanı bütün varlığıyla evrenin içine yerleştiriyor. Maddi varlığıyla doğadaki oluşa karıştığı gibi, doğayı yöneten kanundan da tam pay alıyor. Evren bir bütün, bir birlik, insan da bu birliğin bir üyesi, üstelik birliği kendi varlığında en iyi temsil eden üyesidir.
Karanlık mı bu sözler? İnsanın bu sözlerini ne gün anlamaz olmuşuz biz? Sakın o gün insanın doğadan ayrı düşüp mutluluğunu yitirdiği gün olmasın?