Bir ağacı gerçekten anlamak istiyorsanız, birisini yetiştirme görevini kendiniz üstlenin. Birçok gelenekte ağaç dikme yasal bir hizmettir ve gelecekteki bağlılığın onayıdır. Zeytinler, hurmalar, meşeler ve elmalar… Bu ağaçlar olgunluğa uzun yıllar sonra erişir. Bir tanesini dikmek ve ilgilenmek için harcanan zaman ve enerji yatırımı, kuşaklar boyunca meyve veren bir armağandır. Bazı insanlar ağaçları sundukları güzellikler için dikerler, daha başkaları sağladıkları kabuklu yemiş ve meyveler için. Bazısı, bir çocuğun doğumunun anısına veya ölmüş olan sevilen birisine bir anıt olarak diker. Başkaları, zarar görmüş çevrenin yenilenmesine çare olması için diker.
Richard St. Barbe Baker’ın özellikle esinlendirici bir öyküsü var. Baker, 1900’lerin ortasında, dünyanın her tarafında ağaç dikmeleri için binlerce insanı örgütleyen Kanadalı bir ormancı. Çalışmaları, hızla büyüyen Sahra Çölü’nün bile akıllıca ağaç dikilmesiyle nasıl yeşillendirileceğine ilişkin ilginç bir öneriyi de içeriyordu.
Siz de bir dikili ağacım olsun mu diyorsunuz? O zaman önce fidan dikebileceğiniz bir yer bulun. Koşullara bakın ve orada ne iyi yetişir araştırın. Bir ağaç bulun, dikin ve onunla ilgilenin. Sulayın. Sevin. Güçlü ve bağımsız olana kadar mevsimlerin döngüsü içinde onu yetiştirin. Bu ağaç gelecekteki yatırımınızın parçasıdır. Eğer onu dikmekten hoşlandıysanız, niçin her yıl bir başkasını dikmiyorsunuz? Başkalarını da aynı şeyi yapmaları için cesaretlendirin. Doğaya olan yükümlülüğünüzü göstermek için ne harika bir fırsat!