İnsan fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal bir varlıktır. Bireysel gelişkinlik, fiziksel olgunlaşma ile tanımlanamaz. Gelişkinlik düzeyin, duygularının zenginliği, zihinsel kapasitenin genişliği ve ruhsal doğanın farkındalığı ile tanımlanabilir. Günlük yaşam içinde verdiğin mücadelelerden edindiğin kazanımlarla olgunlaşırsın ve ruhsal boyutta derinlik kazanırsın. Mutlu olabilme kapasiten bireysel gelişkinlik ölçüsünde artar.
Bireysel gelişim denilen şey, ruhsal gelişimin ta kendisidir. Salt yüksek zeka, kişiyi gelişkin kılmaz.
İnsan yaşamı bir göz kırpışı kadar kısa. Yaşam ise sonsuz. Biz doğmadan önce de yaşam vardı. Biz öldükten sonra da yaşam var olmaya devam edecek. Sonsuz yaşam içinde sonlu olduğunu bilen dünyadaki tek canlıyız. Bunu bilmemize rağmen, kimse kendi ölümlülüğüne inanmak istemez. Çünkü içimizde bir yerde varlığımızın yaşamın bir ifadesi olduğu, yaşamın bir parçası olarak bizim de sonsuz olduğumuz bilgisini taşırız. Bu bilginin bilincine henüz ermemiş olsak da.
Dünyada kendimize elimizden geldiğince başarılı bir yer edinmeye çalışırken, bir taraftan da ruhsal doğamız, “Beni keşfet” diye bizi dürter. “Mutluluk ve huzuru ancak bende bulabilirsin” der. Hepimiz ruhumuzu ararız. Kimimiz onu kilisede, camide, sinagogda arar, kimimiz içki şişelerinde, yasal olan ya da olmayan haplarda arar, kimimiz yemekte, sekste, sonu gelmez aktivitelerde, parada, unvanda, konumda. Mutluluk dediğimiz huzuru, yani ruhumuzu bulmaya çalışırız. Oysa sürekli bizi bekleyen, bize seslenen ruhumuz, bizi “şimdi ve burada”ya, günlük yaşama davet eder.