Pazar günüydü, Belgrad’daki evimde Oryantal resimlerim ve heykellerimle yalnızdım. Bir ayin yaratmaya ve Hesse’nin sevdiği sihirli müziği dinlemeye karar verdim: Bach’ın B Minör Missa’sını. Birkaç tane sandal ağacı tütsüsü yaktım ve gramofona plakları yerleştirdim.
Ayinimin amacı müziği Hesse ile birlikte dinlemek, duyularımı ona ödünç vermekti. Böylece o duyabilecek ve varlığını hissettirebilecekti. Kanepeye sırt üstü uzandım ve müziği ikimizin üzerinde çalmaya bıraktım. Notalara özellikle odaklanmadım, çünkü benim kanalımla dinlediğini biliyordum ve onun hayatta olduğu zaman yaptığı gibi dinlemesini istiyordum. Sesler odayı doldurdukça, bunların Leonardo’nun Meryem’e Müjde tablosunun ve St. John’un Pasyonu’nun muadili olduklarını biliyordum, çünkü o Missa’da (Missa: Katolik Kilisesi’nde Komünyon ayini için düzenlenen tören. Bu ayin için çoksesli ya da düz şarkı biçiminde bestelenmiş müzik) Bach tüm yaşamını yeniden yaşıyordu. Sembollerini ve efsanelerini kendisini aşan bir şeye sunuyordu. Missa onunla bir missaydı; kendi yaşamına ve ruhuna bir kurbandı, hemen hemen günahkar bir sunuyla kutlanan nihai evliliğe yönelik sürekli bir arayıştı. Ölüm ve yeniden doğum hakkındaydı, ama kontrpuandaki notaların karşılıklı etkileşimiyle ifade edilen Bach’ın mitleri ve ritimleri ile birleşmişti. Beşikten mezara kadar “Tanrım, beni neden terk ettin?” diye ağlayan bir ruhun aralıksız geriliminin ürünü olan müzik sembolik bir Çiçek yaratmıştı. Bu büyüydü, Mistik Çiçeğin yaratılışıydı. Çok az insan başarabilmişti. Bach Missa’da bunu yapmıştı, ama Missa aynı zamanda Bach’ın kendine sunduğu, tüm yaratıcı yaşamı boyunca tekrarladığı Bremgarten Festivaliydi.
Dinlemeye devam ettim, hiçbir notayı atlamadım. Hesse’nin burada olduğunu ve bunun için şükran duyduğunu biliyordum. Aynı zamanda bana kendisi gibi dinlemeyi öğretiyordu. Missa sona erdi ve St. John ve St. Matthew’un Pasyonları çalmaya başladı. Bütün günü bu kutlama ile geçirdim. Bu da benim Bremgarten Festivalimdi.
Sonra Belgrad’daki ıssız evimde yemek hazırlamaya karar verdim. Bu yemekte ayrılanlar onuruna olacaktı. Montagnola’daki misafirperverliğe karşılık veriyordum. Onları yemek salonuna götürdüm ve masaya oturttum. Sihirli müzik çalmaya devam ediyordu. Masada bir mandala biçiminde gruplandık.
İlk önce, partinin Hesse’nin onuruna olmasını niyet etmiştim, ama yavaş yavaş yaşamımın rüyaları eşliğiyle ruhumda çalınan bir Missaya dönüştü. Sonra Istria’dan ve And Dağlarından kırmızı şarap ikram ettim. Hesse’ye, mezarının ötesindeki yolunu kolaylaştırmak amacıyla kadeh kaldırdım. Ayrıca onu anılarımda muhafaza edeceğime söz verdim. Ve tüm hayaletlerim ve rüyaların görkemli dünyası onuruna tek tek kadeh kaldırdım.
Biz kadeh kaldırırken sihirli koro söylemeye devam ediyordu. Koroyla ve zaman ve mekanın ötesindeki bir Efsanenin özüyle sarmalandığımızı hissettik.