Hem acı verici hem zevkli değil mi? Evet, aşktan bahsediyoruz. Aşk sizce de öyle değil midir? Bir yandan inanılmaz özel, insanı heyecandan titreten, alıp götüren, ruhunu sevgiyle ve tutkuyla dolduran… diğer yandan aynı aşk insanı yaralı, korku içinde, öfkeli, kafası karışık ve karamsar halde bırakıp giden … Peki, aşk insana ne veriyor? Hepimiz aşık olmak istiyoruz, ama karşımızdaki insan hayatımızı her an altüst edebilir. Aşkımız olgunlaştığında, insanı çepeçevre sardığında ve tahmin edilebilir olduğunda bile, birden altımızdaki zemin kayabilir ve tüm görebildiğimiz, klozetin kapağını kapamayan bir ilkel veya uzaktan kumandayı ele geçiren bir Tazmanya canavarı oluverir.
Aşkta çok fazla engel olmasına rağmen tam bir kararlılıkla yine de peşinden gideriz. Neden böyleyiz? Çünkü aşk, ruhlarımızı olgunlaştıran hakiki bir meseledir. Aşk için yanarız, aşkı çağırırız, çünkü içimizdeki en iyi şeyler bu şekilde ortaya çıkar. Bize derinden hissetme kapasitemizi ve kendimizden verebilme becerimizi gösterir. Bizi kor ateşlerde yakar, pişirir ve bizi yeniden şekillendirir; böylelikle birlikte eriyip yok olmanın zevkine varırız. O nedenle kapımızı her çaldığında ona kapıları heyecanla açarız.
Her şeyde olduğu gibi aşkta da durum madalyonun iki yüzü gibidir. Siyah olmadan beyaz olmaz; üzüntü olmadan mutluluk olmaz ve acı olmadan aşk olamaz. Aşk, içimizdeki en iyi şeyleri ortaya çıkardığı gibi en derindeki yaralarımızı ve en gizli yanlarımızı da ortaya çıkarır. Aynı zamanda aşkın eşi benzeri olmayan güzel yanı, gözle görülür iyileştirici güçleridir. Bu nedenle, yaralar çok derin açılmamışsa veya duvarlar çok yüksek değilse, hemen her zaman kollarımız sonuna kadar açık aşka yelken açarız.
Evet acıdan kaçış yok, kalbimizin kapılarını açık tutarak ruhlarımız aşkla yanarak iyileşip olgunlaşabilir.