Eşimle beraber hastaneden oğlumuzu eve beraber getirdiğimiz günü asla unutmayacağım. Hemşire bize 2.5 kiloluk o minik bedeni araba koltuğuna nasıl oturtacağımızı gösterirken acayip gergin ve stresliydik. Çok kompleks bir işmiş gibi göründü gözümüze ilk başta: ‘Şurayı sıkıştırın, şuraya çekin, iyice bağlayın ve gevşetin’. ‘Bunu kendi başımıza nasıl yapacağız?’ diye kahkahalarla sordum eşime karlı bir Ocak ayında hastanenin kapısından çıkarken.
Eve geçtiğimizde ise işler hiç de daha kolaylaşmadı. Oğlum, saatlerce ağlayan sancılı bir yenidoğandı. Dört ay sonra bana doğum sonrası depresyon (post-partum depresyon PPD) tanısı konduğunda, kendime daha iyi bakmam gerektiği artık şart olmuştu. PPD’nin karanlığından çıkış yolunu bulmak ise bu değerli dersleri öğrendiğim bir kendini keşfetme yolculuğu oldu:
-
İçindekiler
Tek bir doğru yol yok!
İlk kez anne olan kaygılı birisi olarak bütün hamileliğimi kendime nasıl bir ebeveyn olacağımı öğretmekle ve online ortamda tanıştığım diğer annelerin tavsiyelerine güvenip ebeveynlik planları yapmakla geçirdim. Bebeğimle henüz tanışmadan evvel neleri nasıl yapacağıma dair kararlarımı vermiştim bile. Sadece emzirecektim, tuvalet eğitimine başlayana kadar bezden yapılma altbezi kullanacak, her ağladığında yanında olacak ve bebeğimi üzerimde taşıyacaktım.
Oğlum, yenidoğan bir bebeğin bakımına dair kafamdaki her düşünceye meydan okudu, bazı kurallar hiç işe yaramadı, çoğu ise bize hiç uymadı. Tecrübeli annelerin bildiği gibi bebeği emzirmek, tahmin ettiğimden çok daha zorlu bir süreç oldu. Bir şekilde 13 ay emzirdim, ama kesinlikle kolay olmadı. Bezden yapılma altbezlerini bir yılı aşkın bir süre kullandık, ama iş seyahate ve kreşe vermeye gelince iptal etmek durumunda kaldık.
Öte yandan, her ağladığında yanında olmaya çalışmak da endişe seviyemi iyice yükseltti. Bebeği üzerimde taşımak bazen işe yaradı, fakat oğlum daha çok yerde olmayı tercih ediyordu. Yine de onu taşımak hoşuma gidiyordu.
İlk yılında oğlum bana ‘en iyinin göreceli bir şey’ olduğunu gösterdi. Bir aile için en iyi olan şey, bir başka aile için işe yarayamayabilir ve bunun böyle olması gayet normaldir.
-
Bebekler ağlar!
Çok açık, değil mi? Bebekler ağlarlar. Bazı bebekler diğerlerinden daha fazla ağlarlar. Oğlumun uzun uzun ağlamalarına kendimi hazırlamamıştım. Daha da kötüsü, o ağladığında onun annesi olarak onu rahatlatabilmem gerektiği ve bunu yapamadığımda ise başarısız olduğum fikrini geliştirdim. İşin esasında, bebekler ağlarlar ve en iyi bebek sakinleştiricisi bile her zaman ağlamasını durdurmayı başaramaz. Oğlumun ağlaması, depresyonumu tetikliyordu, iyileşebilmem için bu ağlama olayını nasıl ele aldığımı tekrar gözden geçirmem gerekti.
Öncelikle, ağlayarak bizle iletişim kurduğunu kabul etmeliydim. Sonra, her çıkardığı sese otomatik olarak yanıt vermekten vazgeçtim ve onu cidden dinlemeye başladım. Böyle yaptığımda, onun bana gerçekte ne zaman ihtiyacı olduğunu ve yorulma ya da gerginlik gibi bir takım başka duyguları ifade ettiğini tayin etmem daha kolay oldu. Daha da önemlisi, ağlamanın ona zarar vermeyeceğini veya aramızdaki bağımızı koparmayacağını öğrendim, ki bu benim için başlıca endişe kaynağıydı. Bağımsızlığını güçlendirmek ve her an onu rahat bırakmak ikimizi de çok daha mutlu etti ve sandığımdan daha fazla dirençli olduğunu gördüm.
-
İnsanın kendine bakması bencillik değildir!
Yeni bir anne olarak en zayıf yanlarım, kendimi hep sona koymanın doğrudan sonuçlarıydı: yeterince uyumamak, yeterince yememek ve hobilerimi yapamamak. Oğluma bakan çocuk doktoru, yardım almam konusunda ısrar ettiğinde gözyaşlarına boğuldum. Benim iyi olmamın oğlumun iyi olmasıyla bağlantılı olduğunu görmeme yardımcı oldu ve sağlığımı ciddiye almaya başlamam gerektiğine dair önemli bir uyarı oldu benim için.
Uykumu almak, doğru dürüst yemek yemek ve biraz kendimle başbaşa kalabilmek için ailemden ve arkadaşlarımdan bebeğime bakma noktasında daha fazla yardım istemeye başladım. Yavaş yavaş iyileştikçe, oğlumun da daha mutlu olduğunu fark ettim ve kendime bakmamın onun için yapabileceğim en iyi şey olduğunu gördüm.
-
Kendine güven ve kendini sev!
Oğlumun bana öğrettiği ve öğretmeye devam ettiği en büyük ders, olduğum halimle iyi bir anne olduğum ve bunu başkasına kanıtlama zorunluluğumun olmadığı. Gerçekten de ortalıkta gizli bir ebeveynlik kitabı yok ve çocuğum için en iyisinin ne olduğuna karar vermek için ise kimsenin onayına ihtiyacım yok. Bunları öğrenmek biraz zamanımı aldı. Ama herkese biraz ayar verecek cesareti topladığımda, kendine has bir ebeveynlik tarzım zaten oluşmuştu, bu tarza ve oğluma güvenim tamdı; bu şekilde gelişmeye başladım.
Şu günlerde ise sormadan verilen tavsiyeleri hiç üzerime almıyorum, elbette ki hatalar yapıyorum ve yapacağım da; fakat biliyorum ki oğlumla aramızdaki bağ, önümüze çıkan her engeli aşacak kadar güçlü.