Anlayış ancak katıldığın, dışında kalmayıp içine daldığın zaman mümkündür. Bir çiçeği anlamak bir çiçek olmak demektir; bir kadını anlamak o kadın olmak demektir. Bir erkeği anlamak bütün yönleriyle bir erkeğe katılmak demektir; öyle ki bütün sınırlar birleşir, varlıklarınız birbirinin içine geçmeye başlar, kimin kim olduğunu söylemenin zorlaştığı bir kavuşma anı gelir.
İki varlık böyle neredeyse ikisi birmiş gibi bir birlik içinde titreştiklerinde, kalp atışları uyum içindeyken tek bir ruh, belki iki beden ama tek bir ruh varmış gibi nefes alıp verdiklerinde, katılım bu kadar tam olduğunda, ancak o zaman bilirsin.
Din şöyle der: Varoluş anlamaya elverişlidir ancak bilgiye değil. Bilgi gereksiniminin kendisi – nesnel, soğuk bir izleyici olmak – seni engeller. Çok şey bilecek fakat zerre kadar anlamayacaksın. Bilgi toplamaya devam edecek, çok bilgili olacaksın ama kalbinin derinlerinde olayların gerçekliğine ilişkin hiçbir içgörüye sahip olmayacaksın.
Anlamak, katılmayı gerektirir; anlamak kendini yok etmek için cesaret gerektirir. Anlamak, yok olmaya hazır, çok maceracı bir zihin gerektirir.
Varoluşun içinde eriyebilirsen, o zaman dindarsındır. Ben bu erimeye dua diyorum. Bir insan varoluşun içinde bu kadar derinlemesine yok olduğunda, orada bilinenden ayrı bir bilen olarak bulunmadığında, ancak bilenle bilinen bir olduğunda, o anda sırlar açığa çıkar. Fakat o zaman gizem kaybolmaz, gizem daha da derinleşir.
Bunu daima hatırla; yaşamındaki gizem derinleşmeye devam ediyorsa, doğru yoldasın. Yaşamda gizem olmadığını hissetmeye başlıyor ve bilgili oluyorsan, yanlış yoldasın. Felsefeden sakın ve şiire keskin bir dalış yap. Olabildiğince şair ol, çünkü mistik şairin büyümüş halidir. Şair, mistik olma yolundadır ve ancak bir şair mistik olabilir.
Felsefeden ziyade şiir okumak daha iyidir; felsefi problemler üzerinde kafa yormaktansa şiir söylemek daha iyidir. Felsefi problemler yüzeyseldir. Bütün gayret tek bir şeye dayanır: Felsefe yaşamın bilgiye indirgenebileceğini sorgusuz sualsiz kabul eder. Bu tamamen saçmalıktır. Yaşam bilgiye indirgenemez; yaşam o kadar büyüktür, o kadar sınırsızdır ki, onu bilgiye nasıl indirgeyebilirsin? Çünkü sen yaşamın bir parçasısın. Ve mantık uğruna her şeyi bildiğin bir günün geleceğini kabul etsek bile, sen hala bilinmeyen kalacaksın. Bilen, bilinmeyen kalmış olacaktır.
Eğer bilen kendisi bilinmeyen kalırsa, sahip olduğun bütün bilginin ne anlamı var? Kendi evinde karanlık var; dört bir yanda gördüğün bütün ışığın ne anlamı var?
Şiir birleştirmek demektir; bilgi bölmek demektir. Şiir köprüler kurmak demektir; bilgi köprüleri yıkmak demektir.
Çağdaş insan bu kadar üzgün, yoksun görünüyorsa, nedeni bu felsefenin başarıya ulaşmış olmasıdır; nedeni o felsefenin fazlaca bilgi açığa çıkarmış olmasıdır. Ve üniversiteler kafalarınızı bilgiyle doldurmaya devam ederler.
Kabir’den hatırla… Kabir bir şairdir, filozof değil, mistiktir. Kabir anlar, ama bilmez. Anlayarak hissedersin; kalpten gelir. Yaşamın tadını biliyorsun, dilinin ucunda fakat söyleyemiyorsun. Bunu söylemek için hiçbir kelime yeterli değil, hiçbir lisan onu söylemeye yetecek kadar güçlü değil. Bunu sadece sessizlik ya da en fazla şiir yoluyla söyleyebilen bir mistikte ortaya çıkan anlayışla karşılaştırdığında bütün ifadeler sönük kalır.
Şiir, sessizliğe çok yakındır, çünkü söyler ama yine de söylemez. Şiirin tanımı budur: Söyler ama söylemez. Kelimeleri öyle bir şekilde kullanır ki sessizlik bozulmaz. Sesleri öyle bir beceriyle kullanır ki sessizlik büyür, bozulmaz.