Yolun başından başlayarak egonun hırs, öfke, kibir, korku vs gibi oyunlarına olanak tanımadan ve budalaca davranışlara takılmadan sevgimizi saygı ortamında beslersek, gelişip ışımaya, parlamaya başlar. Bu güçlü ışık ya da enerji başkalarının içyüzlerini görmemize, özlerini tanımamıza yardım eder ve dışsal çirkinlikleri ve kusurları bağışlamayı öğretir. Böylece, çıkar hesaplarına dayalı, seçici nitelikte ve bir ego işlevi olan düşük frekanslı sevgi giderek herkese ve her şeye, tüm evrene duyulan bağışlayıcı sevgi ve saygıya dönüşür.
Bugün dünyamızdaki sorunların pek çoğu sevgisizlikten yani yaşam ile doğrudan ilişki içinde olmamaktan, yaşama karşı duyarlı ve saygılı bir uyum içinde olmamaktan ve vermeyi değil almayı istemekten, ancak karşılığında bir şey elde edeceksek o zaman vermeye razı olmaktan, yani yaşamı ego süzgeci ile yorumlamaktan kaynaklanmaktadır. “Almak” ile “vermek” arasındaki fark, aslında “cennet” ile “cehennem” arasındaki farktır ve günümüzde oldukça yaygın bir şekilde göz ardı edilmektedir.
Şiirlerde, şarkılarda, öykülerde sevgiden söz edilmektedir, ama biraz dikkat edecek olursak bu sevginin gerçek olmadığını, basit bir ego işlevi olduğunu görebiliriz. Ego kalıpları içinde düşünmeyi ve davranmayı sürdürdükçe başka partiden olanları dışlayan politikacıların, başka dinlerin mensuplarını dışlayan din adamlarının, sadece kazanç elde etmeye odaklanmış vicdan yoksunu tüccarların, filozofların, öğretmenlerin, öğrencilerin vs, sevgiyi getirerek bu dünyayı kurtarmaları, bu dünyadaki yaşam düzeyini gerçek anlamda yükseltmeleri beklenemez. Yapılması gereken tek şey bağışlamayı öğrenerek korkularımızdan kurtulmak ve yüreğimizde tanrısal sevgi enerjisinin ışımasına ve her yere yayılmasına izin vermektir.
Başka bir deyişle, ego kalıplarıyla yaşamı ve insanları yargılamaktan ve cezalandırmaktan vazgeçip sezgilerimizi özgür bırakmamız gerekir. Bu arada, kendi egolarının çıkar hesaplarından vazgeçmek istemeyen ama bizim bağışlamamızı bize karşı bir silah olarak kullanmak isteyenlere karşı son derece temkinli, dikkatli ama gene de şefkatle davranmak gerekir. Çünkü bunlar kurnazca hem önünüze hem de ardımıza tuzak kurarlar. Bir yandan canlarının istediğini her şeyi yapabileceklerini, nasıl olsa sonuçta bağışlanacaklarını düşünürler, bir yandan da çekilmez olduklarında onları cezalandırmak zorunda kalmamızı, böylece zayıflığımızı kabul etmemizi keyifle görmek isterler. Böyle kimseler, durmaları gereken bir sınır olduğunu öğrenmek zorundadırlar. Ancak onlara gereken şey ceza değil, bir derstir. Fakat eğer yeterince güçlü değilsek onlara gereken dersi veremeyiz. Ders vermek yerine onlarla kavga ederiz. Pek çok anne baba, çocuklarına ders vermek ile onlara şiddet uygulamayı birbirine karıştırır.
Gerçek bir öğretmen hem güçlü, yani yenilmez olmalı, hem de yüreği en büyük güç olan evrensel sevgiye açık olmalıdır. Güçlü olmak demek, daha büyük kaslara ya da daha etkili silahlara sahip olmak değil, uyumlu olmak ve direnmemek demektir. Direnmemenin gücü yenilmez. Aikido, yaşam ve tüm evren ile uyumlu bir ilişki kurmamız ve sevgi enerjisinin içimizden geçip akmasına ve bizi yıkayıp temizlemesine izin vermemiz için bizi adım adım hazırlayan ve başkalarını değiştirmek yerine kendimizi düzeltmeyi öğreten bir yoldur.