Sanat, ilkel tapınma törenlerinden doğar. Bu tapınma törenlerinin biçimi, bilinçli sanatçının elinde geliştirilerek sanat biçimine dönüşür. Eski biçim, halkın yabancısı olmadığı ve kolayca benimseyebileceği geleneksel bir yapı sağlar sanatçıya. Sanatçı, bu geleneksel yapıya yeni bir katkıda bulunarak onu değiştirir, geliştirir. Böylece özle biçim arasında yeni bir birlik yaratır. Sanatsal gelişmenin diyalektiğidir bu. Özle biçim arasındaki çelişmeye ilişkin kavrayışını yitiren sanatçı, ya biçimciliğe kapılır ya da doğalcılığa. Sanat yapıtının özünü bir yana bırakıp salt biçimini yetkinleştirmeye kalkışırsa, biçimciliğe düşer. Öte yandan gerçekliğin edilgin bir suretini sunmakla yetinirse, doğalcılığa saplanır. Bu iki eğilim, metafizik düşüncenin sanat alanındaki yansımasından başka bir şey değildir. Oysa sanat, diyalektik değilse, beş para etmez.
Dionysos dininden kaynaklanan ilkel tapınma töreni yapısı, Atina demokrasisi çok çabuk geliştiği için, Yunan tragedyasında varlığını büyük ölçüde korudu ve tiyatro gösterileri dinsel niteliğini hiçbir zaman yitirmedi. Ama sanatçılar bu oyunlarda çağın en ileri sınıfının demokratik, akılcı ve bireyci düşüncelerini dile getiriyorlardı. Böylece, demokratik devrim tarafından sağlanan geçici denge döneminde, öz ile biçim arasında canlı bir gerilim doğdu.
Modern kentsoylu müziğinde de missa ve kantat gibi bazı dinsel biçimlerin sürdüğünü görüyoruz. Ama devrimci akımın güç kazanmasıyla birlikte, modern kentsoylu müziği de gittikçe daha çok dindışı bir niteliğe bürünmüştür. Müzik biçimlerinin öteki sanat biçimlerine oranla alışılmış sınırlamalardan daha fazla arınmış, daha değişken, daha esnek ve yeniliklere daha açık olduklarını söyleyebiliriz.
Kentsoylu klasik müziği, Ortaçağ toplumundaki derebeylikten gelen başlıca üç kaynağa yaslanıyordu. Birincisi, katı bir denetim altında bulunan kiliselerdeki dinsel törenlerdi. İkincisi, soylu derebeylerin düzenledikleri çeşitli saray eğlence biçimleriydi. Ortaçağ tiyatrosunun bir uzantısı olan opera da bunlardan biriydi. Üstelik opera gösterileri, genellikle tecimen ve zanaatkarlara da açıktı. Üçüncüsü, köylülüğe ilkel toplumdan kalıt kalan zengin türkü ve dans dağarcığıydı; besteciler için hem halkçı hem de ulusal nitelikte sonsuz bir kaynaktı bu.