Öyleyse yaşadığımız toplumda yanlış olan şeyin özü nedir? Neden kurtulmamız lazım?
Bence otoritenin, hakimiyetin ve hiyerarşinin her türlüsü kendisini haklı çıkarmak zorundadır. Apriori bir haklılık yoktur. Haklı olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Ne tür otoriter yapı?
Her türden.
Bir insanın diğerinden daha güçlü olması gibi mi?
Evet. Örneğin üç yaşındaki çocuğunuzu caddeyi geçmeye çalışırken durdurursunuz. Bu otoriter bir durumdur. Haklı çıkarılabilir. Tamam, bu durumda bunun için haklı bir neden sunabilirsiniz. Kanıt getirme zorunluluğu, değişmez bir şekilde otoriteyi uygulayan kişinin omuzlarındadır. Baktığınızda, çoğu durumda bu yapıların hiçbir haklı nedeni yoktur. Hiyerarşide alt basamaklarda yer alan insanların, çevrenin, geleceğin, toplumun ya da başka bir şeyin bu haklı çıkarmadan bir çıkarı yoktur. Bunlar tepedekilerin çıkarına olan belli iktidar ve hakimiyet yapılarını korumak için vardır. Ve bununla karşılaştığınız her durumda, meşru olmadığını ve değiştirilmesi gerektiğini görürsünüz. Ve bunu her yerde bulabiliriz. Her türden insan ilişkilerinde buluruz, özellikle de herhangi bir toplumun nasıl işlediğini belirleyen merkez olan ekonomik ilişkilerde. Neyin üretildiğinde, neyin tüketildiğinde, neyin dağıtıldığında, hangi kararların alındığında. Bu gibi şeyler, diğer tüm şeylerin içinde meydana geldiği çerçeveyi oluştururlar. Ve bunlar tamamen hiyerarşik ve otoriterdir.
İnsanların evlerinde nasıl yaşadıklarının, birbirlerini nasıl saydıklarının çalışma hayatını bile etkileyen bir çerçeve oluşturduğu da doğru. Tüm bunlar karşılıklı olarak etkileşim içinde birbirini etkiliyor.
Ve baktığınız bu ilişkilerin tümünde otorite ve hakimiyet ile ilgili sürekli olarak sorulması gereken vardır ve bunların çok ender olarak tatmin edici yanıtları vardır. Bazen vardır, ancak bunun gösterilmesi gerekir. Gerçekte aynı soruyu hayvanlarla ilişkilerinize ilişkin olarak da sorabilirsiniz. Bu sorular burada da sorulabilir ve gerçekte sorulmaktadır da.
Siz bir hayvan hakları aktivisti misiniz?
Bence bu ciddi bir soru. Hayvanlara işkence etmeye ne hakkımız var? Bu sorunun sorulması çok iyi bir şey.
İşkence?
Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler onlara işkence etmektir. Tam olarak budur. Öyleyse kendi iyiliğimiz için hayvanlara işkence etmeye ne hakkımız var? Bence bu hiç de önemsiz bir soru değil.
Ya onları yemeye ne diyorsunuz?
Aynı sorun.
Siz bir vejetaryen misiniz?
Değilim, ama bunun ciddi bir soru olduğunu düşünüyorum. Eğer bir tahminde bulunmamı isterseniz, tahminim…
Bir yüz yıl sonra herkes vejetaryen olacak.
Yüz yıl sonra mı bilmiyorum, ama öyle görünüyor ki tarih devam edecek olursa, ki bu hiç de o kadar aşikar değil, ancak devam edecektir, toplum bu zaman içinde gördüğümüz doğrultuda bir felakete gitmeden gelişmeye devam edecek olursa, vejetaryenliği ve hayvan haklarının korunmasını benimsemesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Gerçekte zalimlikler, terör vb açısından en kötü yüzyıllardan biri olan 20. yüzyılda iyimserliği korumak zor olsa da 20. yüzyıl da dahil olmak üzere yıllar içinde ahlaki alanın genişlediğini gördük. Bu durum, bizlerin ahlaki failler olarak gördüğümüz bireylerden oluşan daha geniş toplulukları bir araya getirmektedir.
Temelimizi oluşturan, doğamızda olan, bize özgü olan bu karaktere hiçbir şey olamaz. Bu değişemez.
Hayır, hatta bu giderek daha fazla gerçekleşebilir. Bunu giderek daha iyi anlayabiliriz. Bizler bilinçli varlıklarız. Kaya değiliz. Kendi doğamızı giderek daha iyi anlarız ve bu onun hakkında bir kitap okumakla olmaz. Kitapların size söyleyecek bir şeyi yoktur, çünkü bu konuda kimse bir şey bilmiyor. Bunu yalnızca deneyim ile öğrenebiliriz. Bu deneyim tarihsel deneyimleri de kapsar, tarihsel deneyimler ise kişisel deneyimlerimizin bir parçasıdır, çünkü içinde doğduğumuz kültüre yerleşmişlerdir.
Öyleyse vejetaryenlerin, hayvan hakları aktivistlerinin ve bu türden diğer aktivistlerin bu konunun ayırdına varmakta bizden birkaç adım önde olması akla yatkın.
Bu mümkün. Kesinlikle bu konuya dikkat edeceğim. Bunun nasıl doğru olabileceğini anlayabilirsiniz. Bu bizim için kesinlikle oldukça anlaşılır bir fikir. Buradaki ahlaki itkiyi görebilirsiniz. Hayvanlara gereksiz yere işkence edilmesinin örneklerini bulmak için çok da gerilere gitmenize gerek yok. Örneğin Kartezyen felsefede şu varsayılmıştır: Kartezyenler, insan aklının olduğu ve dünyada geriye kalan her şeyin makine olduğunu kanıtladığını düşünmüştür. Dolayısıyla diyelim ki, bir kedi ile bir saat arasında hiçbir fark yoktur. Bir kedi sadece biraz daha karmaşıktır. 17. yüzyılda kralın mahiyetine bakacak olursanız, tüm bu yazılanları okumuş ve anladıklarını düşünmüş olan o akıllı büyük adamlar, spor olsun diye leydi bilmem kimin en sevdiği köpeğini tekmeleyerek öldürüyorlarmış ve bunun bir taşın yere düşmesi gibi bir şey olduğunu söyleyip kahkahalarla gülüyorlarmış, sonra da bu aptal leydi en son felsefe akımlarından anlamıyor diyorlarmış. Bu gereksiz yere hayvanlara işkence etmektir. Bu mesele bir taş parçasına işkence edilip edilmeyeceği gibi algılanmıştır. Bunu yapamazsınız. Hiçbir şekilde bir taş parçasına işkence edemezsiniz. Ahlaki alan bu anlamda kesinlikle değişti. Hayvanlara gereksiz yere işkence etmek artık meşru olarak görülmüyor.