Ressam: Michael O’Toole
Çoğunluğun mutluluk dediği, istenilenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Bu anlamda mutluluk ancak negatif bir şeydir: bir eksikliğin yokluğudur, yani ancak düşünmede var olan bir şey. Yoksa hayatın tek bildiği, kemiren istemeler ve sürekli açlık duygusudur; bu olmayınca da can sıkıntısı kalır. İstenilenin elde edilmesinden başka bir şey olmayan mutluluk gelip geçicidir; kalan, acıdır ya da can sıkıntısı. Mutlu hayat, istenen şeyleri isteme ve elde etme arasında geçen zamanın ne fazla uzun, ne de fazla kısa olmasıdır: dengeli hayat budur.
Hayatın yükü altında ezilen kişi için ölüm bir çıkar yol olabilirdi. Ancak ölümü bilme, soyut bir düşüncedir. Ölümden habersiz, güven içinde yaşayan hayvana karşılıksız “yalnız insan soyut kavramlarla ölümünün kesin bilgisini kendisiyle birlikte dolaştırır“. Ne var ki düşünme, şaşmaz adımlarla giden hayatın karşısında öylesine zayıftır ki, ölüm düşüncesi kişinin ancak “teorik olarak” arada sırada kafasını kurcalar: o zaman da ölümden korkar; çünkü ölüm onun o kişi olarak sonu demektir; bundan fazlasını da göremez.
Çoğunluğun, “tabiatın fabrikasyonu” olan insanların yaşaması böyle manasız bir yaşamadır: insanların çoğunun hayatı dışarıdan bakıldığında, bu hayatın nasıl hiçbir şey söylemediğine, nasıl manadan yoksun olduğuna gerçekten inanılamaz; içten duyulduğunda da onun nasıl boş ve farkına varılmadan akıp gittiğine inanılamaz. Bir kere doğunca yaşamak zorunda, rollerini oynamak zorunda olan bu “fabrikasyon” insanlar, hayatları boyunca kausal bağlarının dışına çıkamazlar; tek tek durumların ötesinde bir şey göremezler. Ancak ölüm karşısında, bir ölüyü gözleriyle gördükleri zaman, ister istemez bir şeyler sezer gibi olurlar; bir an için kausalitenin bağları sarsılır ve ölümü görme, “tabiatın fabrikasyonu” olan insanlarda başka hiçbir şeyin başaramadığını başarır: bir an için onları kausal ilişkilerinden sıyırır.
Kişinin acı çekebilme derecesi, acı çekme kapasitesi, kişinin öz yapısına, yapı karakterine bağlıdır; bir çeşit alın yazısıdır kişinin. Acı çektiren şey, çeşitli görünüşlerle ortaya çıkar: her gerçekleşen istek yerini başka bir isteğe bırakır; gerçekleşmeyen isteklerse eksiklik ve acı duygusu olarak kudurur ya da gerçekleşmeyen çok şiddetli bir istek kişiye sürekli olarak acısını yaşatır, diğer küçük acılarsa onun yanında silik kalır. Ancak küçük acılar veya büyük bir acı olarak çekilen acının “kütlesi” değişmez; çünkü bunu ayarlayan, kişinin değişmeyen karakteri, öz yapısı, onun durumlara ve olaylara iyimser veya karamsar bir gözle bakmasıdır.
[quote ]Çünkü biz yorulmadan istekten isteğe koşup çabalarız; her erişilmiş tatmin neler vaat etmişse de yine bizi tatmin etmez, hemen yeni isteklerin peşinde koşarız hep[/quote]