Acı çekme çatışmayla aynı şeyse, sonsuz bir çatışma olan hayatın yapısı da acıdır, demektir. Kişinin hayatındaki bitmek tükenmez istekler, her erişilen hedefin yerini başka bir hedefe bırakması, kişinin sürekli doymamazlığı, bütün bunlar, acının ve çatışmanın sonsuzluğunu, hedefsizliğini gösterir. Bu bakımdan, en keskin istemeleri olan kişiler, en çok acı çekebilen kişilerdir; çünkü isteme ile acı çekme arasında orantı vardır.
Kişinin hayatında acı ile sevinç bir denge kurar. Başı sonu olmayan bir dünyada, hayata “fırlatılmış” olan kişinin yaşaması, bir acıdan bir sevince ve yeniden bir acıya sürekli bir geçiş olarak görünen bir çatışma, sürekli bir şimdi, dolayısıyla sürekli bir yok olmadır. “Ama ‘şimdi’ kişinin elleri arasında sürekli olarak geçmiş olur: “gelecekse büsbütün belirsiz ve kısadır hep”. İstenilen bir şeye kavuşulduktan sonra, yeni istenilen bir şey oluncaya kadar arasındaki zaman boşlukla, can sıkıntısıyla dolar. Dengeden sonra can sıkıntısı, ondan sonra da yeni bir istek: bu, kişinin hayatının akışıdır, sabun köpüğü kişi hayatının. Bu oluş ölümü geriye atmak gibi bir şeydir, en sonunda oyunu kazanacak olan ölümü: “çünkü kişiler doğmakla onun eline düşmüştür ve o, yakaladığı şeyi yutmadan önce bir süre onunla oynar”. İnsanların çoğunun yaşaması ölümü bekleme, acıyla can sıkıntısı arasında bir gidip gelmedir.
İnsanların çoğu için yaşamak, bir yüktür: “istemenin en tam objeleşmesi olarak insan, buna uygun olarak, bütün varlıklar arasında en çok ihtiyaçları olan varlıktır: o, baştanbaşa somut isteme ve ihtiyaçtır; binbir ihtiyaçların bir karışımıdır. Bu ihtiyaçlarla o, yeryüzünde yüzüstü bırakılmış, güvensizlik içinde durur; emin olarak tek bildiği ise kendi eksiklikleri ve ihtiyaçlarıdır: buna göre, genel olarak bütün insan hayatını dolduran şey, bu böylesine zor ve her gün yeniden kendilerini duyuran şiddetli istekler içinde varlığını ayakta tutma çabasıdır. İkinci ihtiyaç, cinsi devam ettirmek ihtiyacı, sonra bunlara doğrudan doğruya bağlanır. Aynı zamanda, insanı her yandan çeşit çeşit tehlikeler tehdit eder; bunlardan kaçınmak için de sürekli olarak uyanık olması gerekir. Tedbirli bir adımla, kaygıyla gözetliye gözetliye yolunu yürür: çünkü binbir raslantı ve binbir düşman pusu kurmuş onu bekler. Çölde o böyle gitti, uygar hayatta da böyle gider: onun için güven yoktur.”
Bu bakımdan, kişinin çabasının iki hedefi, insanları harekete geçiren iki şey vardır: bu dünyada ayakta durmak, elden geldiği kadar geç ölmek ve ayakta durmak için gerekli şeyler sağlandıktan sonra kalan boş zamanı doldurmak: insanların çoğunun hayatı böyledir. “Bu yüzden insanın çabalamasına sebep olan ikinci şey, var olmanın yükünden kurtulmak, onu duyulmaz hale getirmek, “zamanı öldürmek”, yani can sıkıntısından kaçınmaktır.”
Can sıkıntısının insanlara yaptırmadığı şey yoktur: “insanlar gibi birbirlerini bu kadar az seven varlıkların, birbirlerini bu kadar çok aramalarına sebep olur, böylece de sosyal olmanın kaynağını meydana getirir.”