Karma, esas olarak kutsal kitap düşüncesi olan “insan ne ekerse onu biçer” düsturuyla özdeş olan evrensel neden-sonuç kanununu kasteder. Bu kanun, bizim neden-sonuç üzerine dünyevi düşüncelerimizin genişletilmiş uygulamasıdır; açıktır ki deve dikeni eken hiç kimse gül hasat etmeyi bekleyemez.
Karma yasası “her etki için eşit ve zıt bir tepki vardır” diyen Newton’un mekanik yasasıyla benzerdir. Evrensel karma yasası ile dünyevi etki-tepki fizik kuralı arasındaki tek fark bunların kapsadıkları alanlardır. Karma yasası, hayatın maddi dünyada sadece bir cisimlenmeyle sınırlanmayan sürekli bir deneyim olduğunu varsayar. Bu durumda evrensel karma yasası, evrensel denge ve adaletin sağlanması ve korunmasının bir yolu olarak tanımlanabilir. Hatta yaşamın en basit, her şeyi kuşatan kurallarından biridir. Karma, bazılarının “fırsatlar yasası” olarak adlandırdığı yasadan ayrılamaz, yani daha tanrısal olabilmek için her birimizi, ihtiyaç duyduğumuz ruhsal dersleri almayı sağlayan şartlarla yüz yüze getiren evrensel bir yasadır.
Karma kavramı, evrenin bir denge durumunu sağladığı kutuplaşma fenomenine dayanır. Bu, bir dinginlik hali demek değildir. Bu bir dinginlik hali demek değildir, oldukça dinamik, sürekli değişen bir dengedir. Bu kavramın doğasında, gelecekte “tepki” meyvesi verecek olan nedensel gücü içinde tutan kişisel bir ruh (veya varlık) var sayılır. Bu süreci ilk başlatan meleke “irade”dir ve nedensel fenomenin bütün yapısı “arzu” olarak adlandırılır. “Arzu” bir fikir veya içtepinin ortaya konması maksadıyla enerjinin yönlendirilmesi şeklinde iradenin uygulanması olarak görülebilir.
Kuşkusuz karma düşüncesi reenkarnasyon teorisinden (veya yasasından) ayrılamaz. Çoğu kişi için reenkarnasyon süreci ölümsüz varlıkların, ruhların veya özlerin daha yüksek bir varoluş haline (veya bilinçlilik haline) hazırlık olarak bazı dersleri ve özel varoluş yollarını öğrenmek için fiziksel dünya ortamı vasıtasıyla ortaya çıkışıdır. Reenkarnasyon teorisine göre tüm “varlıklar” “başlangıçta” yaratılmışlardır ve sevgi, sabır, ılımlılık, denge, özveri, inanç gibi temel ruhsal derslerin öğrenilmesi için periyodik olarak cisimlenirler.
Edgar Cayce, “her yaşam süresinin kendinden önceki tüm enkarnasyonların toplamı olduğunu” ve “gerek iyi gerekse kötü olarak önceden inşa edilmiş olan her şeyin bu fırsatta (yani şimdiki enkarnasyonda) var olduğunu” ifade etmiştir. Cayce, insanın hayatının zorlayıcı bir aşamasını veya birtakım özel sorunları deneyimlerken sadece “kendisiyle karşılaştığını” diğer bir deyişle, kişinin geçmişte yaratmış olduğu deneyimlerle şimdi yüzleşmekte olduğunu defalarca vurgulamıştır.
Karma yasası, en geniş düzeyde, kutsal kitaplardaki “göze göz, dişe diş” savıyla açıklanır. Arzu gücünü karmayı başlatan en derin güç olarak kabul edersek abartmış olmayız. Sadece ayrı düşmüş bir ego arzular, çünkü öz benlik (veya ruh) zaten her şey ile birdir ve hiçbir şeyi arzulamaz. Özde karma yasası bize “eninde sonunda istediğine sahip olursun” der. Fakat tabii biz ta ki onları deneyimleye kadar arzularımızın sonuçlarını anlayamayız. Örneğin, bir adam maddi zenginlik arzu eder. Böylece, gelecekte bir zamanda, son derece zengin bir ailede ve lüks içinde doğar. Şimdi o istediğine kavuşmuştur, fakat tatmin olmuş mudur? Hayır. Başka arzular hemen ortaya çıkar, çünkü yerinde duramayan aklı doğası gereği arzu üretmektedir. Gerçekte adam, yeni bulduğu zenginliğin sadece tatmin edicilikten uzak olmakla kalmayıp aynı zamanda korkunç bir yük de olduğunu kavrayabilir. Fakirken hiç olmazsa kaybedecek bir şeyi olmadığı için özgürdür. Şimdi servet sahibi olarak aslında artık istemediği fakat yine de bağlandığı şeyleri kaybetme endişesi içindedir.
Bu durumda soru şuna dönüşür: Kişi tekrar özgür olabilmek için sahte arzularının bağlarından nasıl kurtulabilir? Büyük İngiliz şair William Blake bu bağları “aklın sahte kelepçeleri” olarak isimlendirmiştir. İşte bu özgürlük, bütün kendini gerçekleştirme ve kurtuluş yollarının peşinde koştuğu amaçtır.