Et, bağırsakta sindirim salgılarıyla reaksiyona girerek kanserojen kimyasal maddeler üretir. Etin sindirim için insan bedeninde uzun süre kalması çok olumsuz etkiler yaratmaktadır. İnsanın vücudundan etin sindirilerek tamamen terk edilmesi yaklaşık beş gün sürer. Oysa vejetaryen beslenmede bu süre bir buçuk gün civarındadır. Çürüyen et sindirim sisteminde toksik maddeler üretir ve bu maddeler bağırsakları önceden eskitip yıpratırlar. Bilim adamları da et yiyenler ile vejetaryenlerin bağırsak bakterilerinde farklılıklar bulmuşlardır.
Sindirim sistemimiz etle beslenmek üzerine yapılanmamış olduğu için, et ağırlıklı beslenildiğinde; kronik kabızlık, kolit gibi ciddi problemler başlayabilmektedir. Zamanla vejetaryen beslenmeye dönünce, lifli beslenmek etten daha tercih edilir olmaya başladığında bağırsak florası olumlu yönde değişiyor. Bu nedenle bağırsak kanserlerine Hindistan gibi vejetaryen ülkelerde çok az rastlanırken, özellikle Kuzey Amerika ve Batı Avrupa gibi etin ağırlıklı olarak tüketildiği bölgelerde yaygın olarak rastlanır. İngiltere ortalamasının yüzde 20 üzerinde et tüketilen İskoçya’da dünyanın en yüksek bağırsak kanseri oranı görülmektedir.
Bu ülkelerde ölümlerin çok büyük bir yüzdesini kalınbağırsak, kolon kanseri oluşturuyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik kriz döneminde beslenmede daha çok bakliyatlarla, lifli gıdalara zorunlu bir yönelme olmuştur. Bu dönemde, nedeni sindirim sistemi olan ölüm oranlarında belirgin bir düşüş olduğu saptanmıştır.
İnsan vücudu, dışarıdan yediği başka bir canlının proteinlerine bir müddet sonra alerjik reaksiyonlar gösterir. Birçok kişi kolit, astım ve cilt kaşıntılarına yol açan alerjik reaksiyonların sebebinin, hatalı beslenmek olduğunu bilmeden, kimyasal ilaçlar ve hatta kortizon kullanarak baskılamaya çalışmaktadır.
Zengin hastalığı diye de bilinen, ürik asit yüksekliğine bağlı gut hastalığı, etle beslenmenin en büyük belirtisidir. Üre ve ürik asit, etin atık maddeleri, yani nitrojen bileşimleridir. Çok et yiyen bir kişinin böbrekleri etten aldığı nitrojenden dolayı, et yemeyen bir kişinin böbreklerine göre üç kat daha fazla çalışmak zorundadır. İleriki yaşlarda bu yükü çekmek, daha da zorlaşabilir. Ürik asit, çeşitli eklemlerde gut hastalığını oluşturur. Günümüzde çok yaygın olduğu görülen gut hastalığından kurtulmak için, ürik asit düşürücü toksik ilaçlara yönelme, böbrekler için daha da ağır bir yük oluşturmaktadır. Bu, başka sistemlerde de bozukluğa yol açabilir.
Dünya Diyetisyenler Birliği ve İngiliz hekimlerinin birlikte yaptığı bir araştırmaya göre, etle beslenen insanlarda şu hastalıklar görülür: kalp hastalıkları, hipertansiyon, hiperkolestrolemi, insüline bağlı olmayan diyabet, kolon kanseri, meme kanseri, prostat kanseri, akciğer kanseri, osteoporoz (kemik erimesi), safra taşları, böbrek taşları, kolon, üre, şişmanlık. Hamilelik sırasındaki toksemilerin, eklem problemlerinin, romatoit artrit ve astımın da et yemekle ilişkisi olduğu saptanmıştır.
Ayrıca, genel olarak bakıldığında da vejetaryenler daha sağlıklı ve daha ince yapılıdırlar. Ortalama vücut ağırlıkları et yiyenlerden 10 kg kadar daha azdır, tansiyon ve nabız sayıları daha düşüktür.