Niçin bu alem vardır? Ve nasıl var olmuştur? Alemin bir yaratıcısı ve bir idare edeni var mıdır? Yoksa kendiliğinden mi var olmuştur ve yine kendiliğinden mi idare edilir? Alem ezeli ve ebedi midir?.. Bunlara benzer daha birçok soru. Bunlar, insanlığın kendisini bilmesinden bu yana, münevver beşeriyeti daima meşgul edegelmiş sorulardır; çözüm isteyen meselelerdir; hallolunması lazım gelen muammalardır. Bu sorulara dinlerin cevabı müspet ve kesindir. Fakat dinlerin bu cevaplarına karşı mütefekkir ve filozofların çözüm yolları çok çeşitlidir. Dolayısıyla bu problemler, halledilip bir karara bağlanmış değildirler.
Bilindiği gibi Allah ve alem meselelerini madde ile izah etmek isteyen ve alemde bir gaye, bir şuur ve bir irade görmeyen izah tarzı, umumi manasıyla materyalizm adını almaktadır. Buna karşı bir ilk sebep kabul eden ve ilk sebebin serbest iradesiyle alemin idare edildiğini ileri süren izah tarzı ise Spiritüalizm adını almaktadır. Bu ikinci izah tarzında, bir de ruh ve madde, yaratan ve tabiat ikiliği bulunmaktadır.
İnsanlığın, bilinen birkaç bin senelik siyasi tarihine bakılırsa, çeşitli dinlerin sebep oldukları harp, darp ve entrikalardan meydana gelen, dini manasıyla bir dinsizlik-dindarlık mücadelesi daima görülür. Makbul olmayan bu tarz mücadelenin yanında insanlığın düşünce tarihine de bir göz atılırsa yine binlerce seneden beri devam edegelen, felsefi bir seviye kazanmış materyalizm ve spiritüalizm mücadelesine daima rastlanır. Bu iki tarz mücadeleden hiçbir ilerlemiş topluluk uzak kalamamıştır. Eski Hint’te, Mısır’da, Yunan’da, Ortaçağ İslam aleminde, Yakın ve Yeniçağ Avrupa’sında… Hasılı her zaman ve her yerde dini ve felsefi manada bir maddiyat maneviyat mücadelesine rastlanmaktadır.