Kendilerini sadece savaş teknikleri ile sınırlamadan yoğun çalışmalarla çıraklık ve kalfalık dönemlerini geride bırakarak tekniklerin ötesine geçebilmiş usta savaş sanatçıları, ilerledikleri yolda kendilerini tanımayı ve evrensel sevgi enerjisini kullanmayı öğrenmiştir. Bu büyük güçle bağlantı kurmuş olanlar için artık savaşılacak “düşman” diye bir kavram yoktur. Bu nedenle, bu düzeye gelmiş olanlar, bu büyük gücü insanlarla savaşmak için kullanmak yerine onları iyileştirmek için kullanma yolunu seçmiş, savaş sanatlarını bırakarak “şifacı” olmuştur.
Savaş sanatlarında gerçek anlamda ustalaşan bir kimse doğal olarak şifacılıkla karşılaşacaktır. Çünkü artık ego kalıplarından, teknolojik modern yaşamın ruhsuzluğundan kurtulmuş, bilimsel mantık yerine sezgilerini kullanmayı öğrenmiştir. Artan duyarlılığı ile çevresindeki enerji hareketlerini daha güçlü bir şekilde algılayabilmekte ve bu enerjiye kendini teslim ederek görevini yapmaktadır. Şifacılık için gereken şey, bağışlamasını bilen ve tanrısal sevgi enerjisine açık bir yürektir. Ancak bunun bir ayrıcalık ya da üstünlük olduğunu düşünmek ve bu yol ile maddi ya da manevi itibar elde etmeye çalışmak, sevgi enerjisini tekrar ego filtrelerinden geçirerek söndürmek demek olacaktır.
Egonun değer ölçülerinden arınmak için her türlü üstünlük hevesinden vazgeçmiş olmak gerekir. Sözgelimi siyah kemer danları, sertifikalar, diplomalar, ünvanlar vs bizi maddi dünyaya bağlayan esaret zincirleridir. Bu zincirlerin altından veya gümüşten olması bu gerçeği değiştirmez. Bilgelik ya da aydınlanma, akademik bilgileri ezberlemekle ya da Uzakdoğu ülkelerine gidip meditasyon seanslarına katılmakla elde edilemez. Sahip olmaya, elde etmeye çalışmak egonun işidir. Tanrısal sevgi enerjisine açık bir yüreğin işi ise almak değil, vermektir. Bu nedenle şifacılığı bir tür üstünlük olarak görmek gibi, bunu kişisel başarı olarak görmek ve bununla övünmek, gurur veya haz duymak da ego oyunları olduğundan sakınmak gereken tuzaklardır.
Yalnızca bu alanda değil, fakat genel olarak egosunu kontrol altına almaya çalışan her kimse, herhangi bir takdir beklemeden kendisini yürüdüğü yola ve değişmeye tümüyle adamalı ve iyi bir insan olmanın aldatıcı hazzına kanmadan basit günlük yaşamının gereklerini yerine getirmelidir. Aslında yalnızca iyi bir insan olma hevesi bile insanı kolayca yakalayan bir ego tuzağıdır. Tüm yaşamı boyunca ailesi, öğretmenleri ve çevresi tarafından bir şeyler olmak, bir sosyal kimlik kazanmak için şartlandırılmış beyinler için bunlar vazgeçilmesi çok zor şeyler olsa da değişim için gereken temel noktalardır.
Özetle, şifacılık doğaüstü bir şey değil, yüreğimizi tanrısal sevgi enerjisine açıp ona bir kanal olma ve onu başkalarına iletme olgusudur. Bu enerjiyi ego filtrelerinden geçirirsek, egonun değer ölçüleriyle kirlenir, bozulur, değişir ve “vermek” yerine “almak” için çalışmaya başlar. İlgi duyduğumuz kimseleri veya şeyleri ego filtrelerinden geçen sevgi ile elde etmeye çalışırız. Daha çok sevdikçe onların her zaman avucumuzun içinde olmalarını, tam olarak bize bağlanmalarını isteriz. Başka bir deyişle, daha çok sevdikçe onları sevgimizle bunaltırız ve sanki bir tür düşman kesiliriz. Bu tür sevgi, tanrısal sevgi olamaz. Çünkü egonun korkuları, endişeleri ile kirlenmiştir. Gerçek sevgi, tektir ve seçici değildir. Eşimizi, çocuklarımızı, anne-babamızı, insanları, hayvanları, ağaçları vs aynı sevgi ile sevmeyi öğrendiğimizde tanrısal sevgiye bir kanal olabiliriz. Aikido, bize sevgi enerjisine karşı duyarlı olmayı ve bu enerji ile birlikte akmayı öğreten bir yoldur.