Egonun filtrelerinden geçmemiş sevgi enerjisi karşılık beklemeden, seçmeden ısıtır, aydınlatır. Eğer biz bu büyük güce teslim olur ve onun için bir kanal olmaya razı olursak, bu güç bizden geçerek çevreye yayılır. Bu durumda biz kendimiz “sevgi” olarak ışırız. Kontrolü elden bırakmak istemediğimizde bu enerjiyi alıp ego filtresinden geçirerek sadece dostlarımıza, kendimize yakın bulduklarımıza, ilişki kurmak istediklerimize yöneltir, düşmanlardan esirgeriz. Böylece elekten geçirdiğimiz enerjinin frekansı, egomuzun frekansına uyumlanarak gücünün bir kısmını kaybeder.
Oysa gerçek sevgide seçicilik yoktur. Dost-düşman kavramları gerçek sevginin ışığında anlamsızlaşır. Bu enerjiye kanal olmak demek, bu enerjiyi alıp biriktirmek ya da onu kendi seçtiğimiz yerde kullanmak demek değildir.
Gerçek sevgiyi öğrenmek, sevgimizin düzeyini yükseltmek, bizim yolumuzun ya da içsel eğitimimizin amacıdır. Bu konuda çaba harcamak gerekir. Bu yol dikkat ve disiplin gerektirir, cesaret ister. Bu yolda gelişigüzel, dikkatsiz ve zayıf adımlarla yürüyemeyiz ve ayrıca yolumuzda ilerlerken dikkatsizce ve disiplinsiz bir şekilde bu yolda yürümeye kalkışmış kimselerle karşılaşırsak onları hiç düşünmeden kenara itmek gerekir. Bu yol, gerçek savaşçıların yoludur. Disiplini öğrenmek için bedensel işlevlerimize -solumak, yemek, içmek, uyumak vb- ve günlük yaşamımızdaki işlere ölçülülük, düzen getirmekle işe başlarız. Bu disiplin olmadıkça, her an yoldan çıkma ya da yanlış yola sapma tehlikesi vardır.
Daha sonra sevginin en basit biçiminden, bir insana ya da bir başka şeye karşı duyulan yakınlık hissinden yola çıkabiliriz. Bu tür sevgiyi içsel eğitimimizde kullanabilmek için ona saygı katmamız gerekir. Saygı, bir kimseye karşı formalite gereği olarak gösterilen davranışlar demek değildir. Saygı, herhangi bir kimseye veya canlı ya da cansız herhangi bir şeye karşı duyulabilir ve anlamı onu dinlemek, ona dikkat etmek ve onu anlamak demektir. Yakınlık duyduğumuz kişiye karşı duyulan sevginin içine saygı kattığımız zaman bu sevgi bizi eğitmeye, yol göstermeye başlar ve önümüzde gideceğimiz yolu aydınlatan bir ışık olur. Böylece, bu ışıktan başkalarının da yararlanması için istek duymaya ve başkalarına da yol göstermeye başlarız. Önceleri kendimize ve sonra giderek başkalarına yardım etmeye başlarız.
Sevgimize gereken dikkati gösteriyor ve bu sevginin ışığı ile karanlıkları aydınlatmaya çalışıyorsak sevgimiz “bağışlayıcılık” özelliği kazanır. Başkalarına baktığımızda kusurlarının ardındaki özlerini görebiliriz ve sevebiliriz. Bu sevgi giderek egonun kazanç elde etme oyunlarından biri olmaktan çıkar, karşılık beklemeyen ve seçmeyen, olduğu gibi kabul eden ve bağışlayan bir ışığa dönüşür. Bu, artık bir alışveriş hesabı değil, kişinin evrendeki en büyük güçteki enerji biçimi olan sevgi enerjisine teslim olması, bu enerjinin çirkinliklerle dolu bu dünyaya akması için bir kanal olmaya razı olması, bir anlamda kendisinin sevgi enerjisi ile bir olmasıdır.
Bu durum, kişi ile tanrı arasındaki doğrudan bağlantının kendisidir. Herkes tanrının varlığına inanıp inanmamakta özgürdür, ama bu yoldan gidenler, bu gücün içlerinden akmasına izin verenler bu sorunun yanıtını kendi gözleriyle görebilirler.